Bir ülkede hukuk uygulamaları kamu vicdanını fena halde ve arka arkaya rahatsız etmeye başlamışsa, giderek bir hukuk devletinin varlığından söz etmek güçleşir..
Türkiye'de bugün durum budur..
..Ve Türkiye'de bugün Adalet Bakanlığı'nın, yeni bir hukuk düzeni kurmak için çalışmaya başlaması gerekmektedir.
Bu görüşümüzü, eski Adalet Bakanı, M. Ali Şahin döneminde açıklamış ama yakın dostumuzu ikna edememiş ve harekete geçirememiştik.
Şimdi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin Türk Adaleti hakkında aldığı bir ceza kararı var. Şimdi bir de yeni Adalet Bakanımız var.
Sadullah Ergin ülkemizin bir hukuk reformuna ihtiyacı olduğunu kabul eder ve harekete geçer mi acaba?.
***
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne giden olaya ve karara bakalım..
Adam, karısı ve kaynanasını araba ile ezme girişiminde bulunuyor. Bıçakla yaralıyor.. Ağır şekilde dövüyor. Kadın mahkemeye gidiyor. Dava dilekçesi önce ret, sonra kabul ediliyor. Mahkeme kocayı 3 ay hapse mahkûm edip, cezayı paraya çeviriyor. Adam tehditlere devam edince, kadın ve annesi İzmir'e kaçmaya karar veriyorlar. Adam onları yolda yakalıyor. Anneyi vurup öldürüyor. Ömür boyu hapse mahkûm oluyor, 5 yıl yatıp tahliye ediliyor ve çıkar çıkmaz karısını yeniden tehdide başlıyor. Kadın bu defa AİHM'e baş vuruyor ve mahkeme, kadını yeterince korumadığı için Türk Devletini mahkûm ediyor.
Bu arada, avukatı, adamın kadını hâlâ tehdit ettiğini, devletin hâlâ korumadığını, kadının bir başka şehirde bir başka kimlikle saklanmaya çalıştığını açıklıyor.
Şimdi bu ülkede kamu vicdanı rahat olabilir mi?.
Örneklere devam edelim, sadece son günlerden..
Adam tinerci.. Kendisine para vermediği için bir yüzbaşıyı, Taksim'in göbeğinde kalbinden bıçaklayıp öldürüyor. 17 yaşında olduğu için 3.5 yıl yatıp serbest kalıyor. Bu kez, 22 yaşındayken, bir engelli genci gene Taksim'de bıçak tehdidi ile gasp ediyor. 20 yıl istenecek bir suç, silahlı gasp. Mahkeme, tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıyor.
Adam cinayetten sabıkalı, adamın adresi yok.. Adamın yeni suçlar işleyeceği nerdeyse açık.. Yani tutuklanması için geçerli sebeplerin nerdeyse hepsi var.
Buna rağmen serbest bırakılıyor.. Buna karşılık mesela Deniz Seki, mesela, gazeteci Aylin Duruoğlu tutuklu yargılanıyorlar.
Deniz Seki'nin tutuklu yargılanma sebebi, kokain satıcısı olmakla itham edilmesi.. Deniz kokain kullandığını itiraf etti zaten. Ama içici olmak, tutuklu yargılanmayı gerektirmiyor. Cezası hafif. Ağır olan suç, satıcı olmak. Deniz'in satıcı olduğuna dair delil yok. Farz ediliyor. Evinde belli miktarın üzerinde kokain bulunması ve bu kokaini, torbacıdan bir başka isim için istemesi, satıcı olduğunu farz ettiriyor. Yasa öyleymiş..
Şekli öyledir. Ama hukuk devletinde kanunların şekli değil, ruhu önemlidir. Kanun satıcıyı mahkûm ediyor. Kanunun özü o.. Peki Deniz Seki'nin satıcı olabileceğini düşünen tek kişi var mı bu ülkede, tutuklama kararı veren yargıç dahil.. Yeri, adresi belli.. Kaçma ihtimali yok. Olsa kaçardı. Pasaportu, vizesi hazırken ve tahliye edilmişken, yeniden tutuklanma kararı verilene kadar bin defa kaçardı, kaçmadı. Delilleri karartma ihtimali yok, çünkü ortada toplanacak delil kalmadı. O zaman?..
Aylin niye tutuklu?.. Teröristle ayni sınıfta okumuş, ayni gazetede çalışmış diye. Hakkında başkaca delil yok. Onun da adresi belli. Onun da kaçması söz konusu değil, onun da delilleri karartması mümkün değil..
Şimdi katil ve silahlı gaspçı tinerciyi serbest bırakan hukuk, Deniz ve Aylin'i tutuklarsa, kamu vicdan? rahatsız olmaz mı?.
Adam cinayet işlemiş. Hrant Dink'i öldürmüş.. 20 yıl isteniyor.
Gazeteci, Hrant cinayetinde ihmal olduğunu yazmış. Ona istenen ceza 28 yıl..
Bu dava AİHM'e gitse karar ne olur dersiniz?.
Bu ülkede Hrant Dink'in göz göre göre öldürüldüğünü bilmeyen mi var?.
Kurşuna 20, kaleme 28 yıl!.. Böyle hukuk devleti olur mu?.
Suçlamalara bakar mısınız?.
"Terörle mücadele etmiş kişileri hedef göstermek, gizli bilgileri açıklamak, haberleşme gizliliğini ihlal etmek, adil yargılamayı etkilemek.. Devlet kurumlarına hakaret!."
Yahu, o zaman Ergenekon olduğu iddia edilen davayla ilgili yazıları yüzünden bu ülkede en az 100 kişiyi mahkemeye vermek gerekmez mi?..
Terörle mücadelede Üstün Hizmet madalyası almışları hedef gösterip hatta intiharlarına yol açanlar mahkemeye verildi mi?.
Nerden temin edildiği bilinmeyen, doğrulukları kanıtlanmayan özel, hem de kişisel özel, hatta cinsel konuşmaları yayınlayanlar mahkemeye verildi mi?.
Daha dava bile açılmamışken, hatta haklarında soruşturma bile yokken, isimler açıklayıp, mahkûm eden yargısız infazcılar mahkemeye verildi mi?.
Nedim Şener'e atfedilen suçun çok daha ağırları bugün hâlâ işlenmeye devam ediyor. Onlar için bir şey yok.. Neden?..
Bugün özellikle yargıda hakarete uğramayan devlet kurumu kaldı mı?. Yargıtay Başsavcısından, yüksek hâkimlere, her gün kimler aşağılanıyor.. Hem açık seçik hakaret sözcükleriyle.. İma falan değil.. Mesela, "Gül hakkında dava açılmalı" kararı veren yargıca edilmedik hakaret kaldı mı?. Dava açılıyor mu?.
Peki söyleyin bakalım, nasıl rahatsız olmasın kamu vicdanı?..
Anayasamız "Kanunsuz ceza olmaz" diyor.. Ergenekon olduğu iddia edilen davanın 100'üncü duruşması yapıldı. Daha bir adım ilerlenmiş değil. Kim bilir 500'üncü, bininci duruşma da yapılacak görüntüye göre.. O zamana kadar tutukluların içerde olması, kanunların gene ruhuna bakarsanız, özüne yani, şekline değil, bir "Kanunsuz ceza" değil mi?. Ergenekon olduğu iddia edilen davada, yargıç önüne çıkmadan aylarca içerde kalan ve bu sırada ölenler, kamu vicdanını yaralamaz mı?.
Devam..
Kadın savcılığa baş vuruyor. "Bana tecavüz etti" diye.. Mahkeme adamı tutuklu yargılanmak üzere hapse yolluyor.
Bir polisin şüphelenmesi davanın seyrini değiştiriyor. Anlaşılıyor ki, kadın "Bana tecavüz etti" diye şikâyet edip şantajla para kazanan bir sabıkalı sahtekâr. Daha önce üç kişi için mahkemeye gitmiş. Biri kadının teklif ettiği parayı ödemiş, dava geri alınmış. Öbür ikisi ödemediklerinden mahkûm olmuşlar.
Kadının sahtekârlığı ortaya çıkınca, mahkeme, hapisteki adamı tahliye ediyor ama kadın hakkında "Tutuksuz yargılanma" kararı veriyor..
Şimdi bu mudur, hukuk?..
Kadın "Hıncal bana tecavüz etti" derse, ben içerdeyim. Ama ben, kadının şantaj için böyle bir oyuna baş vurduğunu kanıtlarsam kadın serbest.. Ben içerde yattığımla kalacağım.. Ya bir de ispat edemezsem.. 15 yıl da ceza..
Bu hukuk düzeni içinde kendimi rahat hissetmem mümkün mü?..
Böyle bir düzen içinde kamu vicdanı rahat olabilir mi?..
***
Kabahat yasalarda mı, yoksa uygulamada mı?.. Kararlar yargıçtan yargıca değiştiği için mi ortaya değişik standartlar, alenen, resmen adaletsizlikler çıkıyor, hukuk yara alıyor, bilemem..
Bildiğim..
Bugün bu ülkede, bu düzen içinde her an, herkesin başına bir şeyler gelebilir..
Herkesin AİHM'e gidecek, ordan çıkacak kararı bekleyecek hali de yok.. O zaman kimse evinde rahat edemez.
O zaman herkes çalan kapıdan korkmaya başlar..
Çözüm, Türk Hukuk Sisteminin A'dan Z'ye yeniden ele alınması..
Hem ceza, hem usul yasaları, kamu vicdanını rahatlatacak, vatandaşı huzur içinde, korkusuz, endişesiz yaşatacak bir hukuk ve adalet düzenini sağlayacak şekilden değiştirilmeli..
Hak, hukuk ve adalet, üzerlerine gölge düşmemesi gereken sözcüklerdir.
Görev Adalet Bakanınındır!..