1952'de çıkmışım Kilis'ten.. Çıkış o çıkış.. Tam 56 yıl sonra, yeniden Antep-Kilis yollarında olmak nasıl bir duygudur?..
Çocukken Antep'e maça giderdik, bizim Karataş takımıyla.. Topu topu 60 kilometre falan.. Ama maç gecesi Antep'te kalırdık, nedense.. Çocuk aklım almazdı, başta dayımlar, takımın delikanlıları niye Antep'te gecelemekte ısrar ederler diye?.
Akşam yemeğinden sonra beni otele yatırır, onlar çıkıp giderdi..
"Nereye" dediğimde de kıs kıs gülerlerdi.. Kilis'te gece kahvede biterken, Antep'in o yıllar Ortadoğu'nun yıldızı, alaturka sazlar, alafranga barlarıyla ünlü olduğunu çok sonra öğrendim tabii..
Aklımın almadığı bir şey daha vardı.. Şimdiki Gaziantepspor'un temeli olan Şehreküstü vardı, çok zorlu bir takım.. Bizi hep yenerlerdi. Anlardım. Ama her maçta olay çıkarıp bir de döverlerdi, onu anlamazdım.. Yahu yeniyorsun yetmez mi, bir de niye dövüyorsun?.
İşte o Antep yollarından dönüyoruz Kilis'e geride bir uzun ömür bırakmış olarak..
Hele Kilis girişini santim santim bilirdim o yolun.. Tek metresini hatırlayamadım. O kadar değişmiş.. Vaktimiz yok, Hacılar Köyünde tören bizi bekliyor.. Sadece içinden geçtik Kilis'in.. Şöyle bir gördüm.. En kısa zamanda yeniden ve daha uzun gelmek, daha uzun görmek kararıyla..
O ilk bakış içime sinmedi.. Yeni Kilis zevksiz ve düzensiz bir apartman yığını..
Eski Kilis, tüm eskiliğiyle adeta dökülüyor..
Benim bıraktığım Kilis, Güneydoğu'nun güzelliğiydi, oysa.. Ya da küçük Hıncal'a mı öyle geliyordu, bilemem..
Gideceğim.. Doğduğum ev duruyormuş, onu göreceğim, Dedemin camisinin yanında.. Okulum Kemaliye'nin resimlerini gördüm.. Dökülüyormuş.. Pırıl pırıl yapmışlar.. Ona da gideceğim.. Babamın askeriyesini, Cumhuriyet Caddesini dolaşacağım..
Kilis'i de geride bıraktık, Musabeyli ilçesine vardık.. Siyasal coğrafyada ilçe, ama sosyal coğrafyada kasaba bile olamamış. Görüntü hala köy..
İstanbul'a döndüğümde telefonum çaldı.. Açtım.. Vali.. Valimiz Muammer Güler.. "Hıncal Hocam kutlarım" dedi.. Yakından izlemiş.. Çünkü Kilis'in kasaba iken son valisi o, Gaziantep'te.. Oraları iyi biliyor. Musabeyli köymüş o zamanlar. Kilis il olunca ilçe gerek.. Musabeyli öyle seçilmiş..
Onu da geride bıraktık tepelerle dolu yolumuzda.. Bir virajı daha döndük ki, karşı yamaçta insanı ressam olmaya zorlayan bir pastoral manzara.. Karşı tepenin üzerinde tek katlı geniş bahçeli evlerden oluşan bir köy..
Sunay yanımda, bakmaya doyamıyoruz.. Hani o ilkokul okuma kitaplarında vardı biz çocukken.. Okul tatil olunca köye gidilirdi ya, onu anlatan sayfalardaki resimler gibi.. Hacılar bu işte..
Uzaktaki köy bu.. Ve uzaktan bakınca ne kadar sıcak.. Nasıl yakalıyor, kucaklıyor insanı.. Bizim tepeyi indik, Hacılar'ın tepesini çıkmaya başladık.. Yol güya asfalt ama harap.. Yer yer belli o gün, ya da bir evvelki gün doldurup silindir geçirmişler, ıslak ve kapkara izler.. Bizler geliyoruz ya.. Vali geliyor ya.. Hatırlamışlar yolu sanki, öylesi..
Köye yaklaştık, iki yanda jandarmalar nöbette.. Köy girişinde bir davul zurna.. Ve de sıraya dizilmiş köy büyükleri.. Başlarında muhtar.. Hepsi erkek.. Kadınlar.. Onları sonra gördük.. Okulun arka bahçesinde toplanmış beklerlermiş bizi..
El sıkışmalar.. Hoş geldinizler.. Selamın aleyküm, aleyküm selamlar.. Ve işte okul.. Minik ama pırıl pırıl bir bina.. Sarı kırmızı balonlarla süslenmiş.. Okulun rengi de sarı kırmızı, aklınıza başka şey gelmesin.. Duvarlar öyle boyanmış.. Ön bahçede bir minik çadır altı kapalı tribün, protokol için.. Ortada nutuk kürsüsü..
Öte yanda mavi önlükleriyle Hıncal Uluç İlköğretim Okulunun öğrencileri.. Dünya şirini bir beşinci sınıf öğrencisi.. Adı İbrahimmiş, sonradan öğrendim..
"Köyümüze ilk defa böyle insanlar geliyor" dedi, eğilip yanaklarından öperken kulağıma..
Orda bir köy var uzakta..
Sadece bana değil, herkese uzak!.
Devam edeceğiz tabii..