Dün sabah gazeteyi elime aldım ve başımdan aşağı kaynar sular döküldü.. Duru Tiyatro'yu yazmışım.. Emre Kınay'ın muhteşem oyunculuğu ile Kara Sohbet'ten söz ederek.. (Dedim ya, bizdeki erken değil zamanıdır. Nereden çıkmışsa Son Baskı yazmışım oyunun adını dün. Önümde koskoca programı dururken.) Tamam..
Tamam da.. Yazının başlığı "Tiyatrolar ve iş adamlarımız.." Tiyatroyu yazmışız.. İş adamları nerde?..
Efendim sansür..
Yazılarımıza dokunulmaz ya.. Dokunulmasını istemeyiz ya.. Sakınılan göze çöp batar.. Benim harika bilgisayarım yazının son bölümünü yok etmiş.. Oyunu bitirip, lafı iş adamlarına getirdiğim bölüm yok!. Gazeteye koştum hemen.. Yazının gerisi yazı işlerinde mi yok oldu, bende mi?.. Bende yok olmuş.. Bitirdikten sonra iki kez okuyup düzelttiğim yazının sonu uçmuş, ne olmuşsa..
O zaman yardımcım Yasemin'e de, editörüm Fikret'e de sitem..
Niye hiçbirisi beni arayıp "Yahu Hıncal Bey, bunadınız galiba.. Başlıkta "İş adamlarımız" diyorsunuz. Yazıda lafı yok" diye uyarmıyor?.. Benim yazılarım bu ikisine emanet değil mi?..
Neyse.. Eğrisi doğrusuna geldi. Bir gün daha tiyatro yazacağız, fena mı?..
Efendim, Kadıköy Anadolu Lisesi, yani KAL, yani eski Maarif Koleji'nin tiyatro salonunu alıp çok şirin bir kültür merkezine çeviren Emre Kınay idealizminden söz etmiştik ya.. Dizilerden kazandığı eşek yükü parayla keyfine bakacakken, hem de bu devirde tiyatro peşine düşmek.. Bir koca kadroyu elinde tutup, ayni anda dört beş oyunla repertuvar tiyatrosu gibi çalışmak, yetmedi, yetenekli gençleri yetiştirmek için akademik çalışmalara girmek, gerzeklik değilse nedir gibisinden laflar edip, sözü iş adamlarına getirmiştik. Devlet Kültür ve sanata yardım babında tiyatrolara, karınca kararınca, elinden geldiğince yardım ediyor.. Ediyor da, her yıl kıyametler koparan bu yardımlar devede kulak.. O kadar geliyor devletin elinden. O kadarın yetmeyeceğini bildiği için bir yasa çıkarmış.. İş adamlarına demiş ki.. " Tiyatrolara katkıda bulunursanız, bu katkının yüzde 100'ünü vergiden düşersiniz.." Üçte birini, yarısını falan değil.. Tamamını.. Bu yani, "Bana değil tiyatroya verin" demek aslında.. Daha ne yapsın ki devlet..
O zaman iş, iş adamlarında.. Peki nerde onlar?.. Kaçı tiyatroyu biliyor, seviyor, gidiyor, destek olacak kadar?..
Tiyatrocular birbirlerini yiyeceklerine, bir araya gelip iş adamlarına bu işi sevdirme programları yapsalar, koskoca Gencay Gürün yıllardan beri elinde My Fair Lady, sponsor arama peşinde koşar mıydı, köy çerçileri gibi.. İş adamları peşine düşerdi aksine.. "Ben.. Ben" diye..
Şimdi ben mi kolları sıvasam.. En yakın dostlarım iş adamları, Mustafa Taviloğlu'nu mesela.. Ya da Abdullah Kiğılı'yı, veya Hüsnü Özyeğin'i alsam, Kadıköy'e götürsem, orda olan işleri göstersem..
Bu ülkede tiyatro düzeyini Broadway (New York), West End (Londra) düzeyine çıkaracak sanatçılar var, ama arkalarında sermaye yok.. Oysa en azından tiyatro ilk hızını alana kadar, bu desteğe şiddetle ihtiyaç var..
Tiyatro dünyasına girin iş adamı dostlarım.. Sadece parayı verip vergiden düşerek değil.. Hatta provalara kadar uzayıp gençlerin arasına karışarak, içlerine girerek gidin.. Gidin de dünyanızı biraz değiştirin.. Hayatınıza renk katın, heyecan katın, mutluluk katın.. Streslerle dolu dünyanıza bir keyif, bir lezzet, bir tat, yaşam tadı penceresi açın..