BU haftam tiyatro yüklü.. Pazartesi gecesi de TİM'e gittim. Yeni bir Uğur Uludağ oyunu.. Kaygan Zemin.. Çığ düşünce dağ otelinde mahsur kalan konuklar..
Uğur Uludağ müthiş bir birinci perde yazmış.. Nasıl çarpıcı diyaloglar.. Nasıl bir espri bombardımanı.. Makineli tüfek gibi birbiri ardında geliyor, Uludağ mizahı, yetişemiyorsunuz.. Yanımda Şahan oturuyor.. Çocuk gülmekten, kahkaha atmaktan harap ve bitap düştü resmen.. Perde bitince koluna girip götürebildim lobiye.. Öylesi..
Uğur'a hep derim "Bu kadar çok espriyi bu kadar dar alana sıkıştırma.. Bir tanesine gülelim, nefes alalım, yenisi gelsin.."
Hayır.. Adam yangından mal kaçırıyor.. Daha bir gülmenin yarısına gelmeden yenisi.. O zaman hepsine nasıl güleceğiz?.. Nasıl yetişeceğiz?..
Çocuklar da harika oynuyorlar.. Yosi Mizrahi, Hakan Bilgin ve Murat Akkoyunlu, zaten tiyatronun gediklileri.. Üçüncü Türden İlişkiler'den, yani yıllardan beri beraberler, izliyorum. Takım oyunu nasıl oynanır ezberlemişler, bireysel harikaları da yaratırken.. Nispeten yeni Doğa Rutkay ve ilk defa sahnede izlediğim Yağmur Kaşifoğlu da müthiş.. Bir yazarın başına gelecek en kötü şey, böylesi bir birinci perde yazmak olmalı.. Onun üstüne ikinci perdeye ne koyabilirsin ki..
Absürd bir ikinci perde düşünmüş Uğur.. Bence olmaya da bilirdi.. 55 dakikalık ilk perde 10-15 dakika uzar, oyun tek perdede bitebilirdi..