2002 yazının başıydı, hatırladığım.. Körfez'i aşan araba vapurundayız.. İstikamet Bursa.. Mudo, Apo (Kiğılı), Hamzagil (Aykut) ve ben.. Bursa'da yeni bir alışveriş merkezi açılmış. Burada Apo'nun ve Mudo'nun dükkânları da var, onlara kurdele keseceğiz..
Harika bir günde deniz üstündeyiz.. Yani keyif, neşe için her şey var, ama ortada bir sessizlik.. Uzaktan bakan cenazeye gittiğimizi sanır..
Niye böyle dostlarım?..
Çünkü müthiş bir ekonomik kriz o sıralar.. Dükkânlarda yaprak oynamıyor aylardır. Kirayı zor çıkarıyorlar. Siftahsız gün kapıyorlar.. Onları anlatıyorlar birbiri ardına..
Mudo "Zülfü'yü okudunuz mu bugün" dedi.. Zülfü, SABAH'ta yazıyor o zaman..
"Batıyoruz" diye yazmış.. "Eylül ayında dolar 2 bini de geçer, biteriz.."
Dolar 1200'lerde o sıralar.. Her gün de artıyor.. Mudo " Her sabah kalkıp gazeteye bakıyorum, borcum ne kadar artmış diye" diyor.. Malları lirayla satıyor, ama ithalat ve krediler dolarla.. Sabah dolar kaç lira artmışsa, borcu da o kadar katlanıyor durduk yerde..
"Zülfü abartmış" dedim.. "Ya da çok kötümser.."
Bana baktı, üçü birden..
"Türkiye, ekonominin bütün girdileri ile dimdik ayakta.. Fabrikaları aynen duruyor. Tarım alanları aynen.. İş gücü desen fazlasıyla hazır.. Tüketici sınıfında da eksilme yok, artma var her gün.. Sıkıntı.. İşte bu el birliği ile yarattığımız kötümser hava yüzünden millet harcamaya korkar oldu. Paralar yastık altında duruyor, piyasada dönmüyor. Dönmediği için de sıkıntı büyüyor.. Çarkı harekete geçirecek ufak bir itme mucizeler yaratır.. Dolar da öyle 2 bin miki bin olmaz, merak etmeyin.."
Akılları yattı ha.. Gittik Abdullah'ın Türkiye düzeyindeki 14'üncü mağazasını açtık.. Döndük.. Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül her zamanki gibi "Lider" vasfını konuşturdu, başa geçti.. "Türkiye için ele ele" diye bir kampanya başladı. Duvarlarda afişler.. Televizyon ekranlarının köşesinde amblemler.. Vitrinlerde kocaman kocaman ay yıldızlı duyurular..
Yıllık takvimi dışında böyle şeylere hiç katılmaz, Vakko bile daldı kampanyaya.. Tüketiciyi teşvik eden müthiş bir ucuzluk kampanyası.. Paralar yastık altından çıkıp dükkânlara akmaya başladı.. Oradan fabrikalara.. Oradan tezgâhtarın, işçinin ceplerine.. Onlar da harcama gücüne kavuştular yeniden.. Onlar da ellerine geçenle bu müthiş ucuzluktan faydalanma peşine düştüler. Saklanan paranın dönmesi, dolaşması başladı..
Dolar ne o yılın eylülünde, ne de o günden bugüne 2 bin lirayı görmedi. 1500'e bile yaklaşmadı..
..Ve dün Apo bana "Hıncal" dedi.. "100'üncü mağazayı açtım, dün!.."
Siz bu satırları okurken 101 olacak..
Dahası.. "Bu ülkede tanzim satışı yapıyorum" dediği Kiğılı'nın yanına yeni ve lüks bir marka üretti, kalite erkek giyiminde İngilizlerle yarışmak, dünyaya satmak üzere.. "Abdullah Kiğılı" markası.. Boss ve Hugo Boss gibi..
Apo, moral gücünün ve başarıya inancın anlamını bilen bir işadamı.. Bütün tekstil dünyamız "Çin giriyor piyasaya, ucuz giriyor" diye tir tir titrerken "Çin açılıyor diye sevinmeli, bu açılışa hazır olmalıyız" diyen adam..
Çin, Türkiye'nin özellikle fason imal ve ihracına çok ucuz işçilik gücü ile rakip.. Ama Çin malının Avrupa'ya en hızlı ulaşması, 37 gün vapurla.. Uçak yaptı mı, maliyetin ucuzluğu kalmıyor. Oysa Türkiye 24 saat.. Kalite farkı da ayrı.. Apo bunların farkında.. Bir şeyin daha farkında.. Bugünün Çin'inde Amerika'nın nüfusu kadar, 250 milyon dolar milyoneri var. En iyi ve en pahalı giyinmeye meraklı. Bundan iyi pazar olur mu?..
Dün akşam Türk Denim Tasarım Yarışması'ndaydım, Swiss Otel'de.. Kürşad Tüzmen "Türkiye'nin dünya ihracatındaki yeri yüzde 1.. Oysa denimcilerin, yani kotçuların dünya kot ihracındaki yerleri yüzde 7" dedi.. 3.4 milyar dolarlık kot satıyormuşuz dünyaya.. Çiller başbakanken gururla açıklamıştı.. "Tekstil ihracatında 10 milyara geliyoruz" diye..
Tüzmen "Hedefimiz 100 milyar" dedi.. Nerelere gelmişiz.. Daha da geleceğiz, ama şu tasarım ve marka işine fazla önem vermek gerek..
Yüzlerce genç tasarımcının katıldığı yarışmada, 12 finalistin 72 tasarımını izledik defilede. İnanın beni heyecanlandıran tek kıyafet yoktu. Bol bol abartı.. ne bulduysa eklemeler.. Sadelik içinde güzellik ve estetik aramak yok gençlerde.. Yaratıcılığı garip şeyler yapmak sanıyorlar..
En hoşuma giden iki Zeyneplerdi.. Birisine mansiyon verdiler.. Asıl birincim derece bile alamadı.. Jürinin zevki böyle demek..
Oysa Kiğılı'ya gittim, dükkânı boşalttım gene.. Harika, ama gerçekten harika gömlekler, trikolar, tişörtler, pantolonlar..
"28 gün sonra gene gel" dedi, Apo.. "Oyunu kuralı ile oynayacaksın. Dünya gençleri böyle çekiyor. Ayda bir koleksiyon yenileyerek. Biz de öyleyiz.. Bu gördüklerinin hepsi 28 gün sonra raflarda bitecek, yenileri gelecek.."
Hem krizin göğe vurduğu iki yılda 14 mağazayı 44'e, bugün de 100'e vurduran kafa işte bu..
İnançlı ve bilgili..
Yaşa Apo!..