Bu ülkede basketbol oynandığı falan yok.. Milleti kandırıyorlar.. Bir defa, çirkin, ayıp, utanç verici, zavallı uygulamaya bakın. Bir takımın maçına öbür takımın seyircisi alınmıyor.
Ne demek bu?..
Basketbol maçını seyre insanlar değil, hayvanlar geliyor, demek. Bu hayvanları kontrol etmeye de, devletin gücü yetmiyor.. Benim devletim aciz, demek..
Bu yüzden, sporun temeli, var olma sebebi, rekabet duyusu ortadan kalkıyor. Rekabetsiz spor olur mu?.
Kahrolsun!..
Play-off'lardan bu yana biraz fazla izlemeye başladım maçları, bu ülkede gazeteciliğe, spor yazarlığına basketbol yazarak başlamış biri olarak.
M. Ali Ağabey (Kışlalı) iki şeyi çok iyi bilir ve ikisini de çok iyi öğretirdi.. Gazetecilik ve basketbol.. Bizler çok iyi basketbol yazarları olarak yetiştik.. Daha federasyon, daha masa hakemleri scouting denen o istatistikleri tutmazken, biz M. Ali Ağabey'in Fransa'dan ünlü L'Equipe spor gazetesinden getirdiği örneklerle her takımın ve oyuncunun maç boyu neler yaptığını kaydederdik.. Öcal Ağbim, Ahmet (Kışlalı), Kurthan (Fişek), Çelik (Aruoba), Başkurt (Okaygün) ve ben..
O zamanlar, bu ülkede basketbol "Oynanır"dı.
Çünkü basketbolu bir takım oyunu olarak düşünen, planlayan ve oynatan Koçlar vardı.. Samim Göreç İstanbul, Armağan Asena Ankara'da başta.. Ötesi saymakla bitmez.. Cavitler, Önderler, Sinanlar.. Basketbol, bir dizi hücum ve savunma oyunları sistemiydi. Maça takımlardan önce koçlar çıkardı.. Biz maç yazılarında, takımlardan fazla koçları değerlendirirdik. Öyleydi oyuna etkileri..
Bugün..
İnanın 50 yıl öncesinden kalan gazeteci bilgilerimle, bugün Türkiye Şampiyonluğu için oynayan Fenerbahçe Ülker'i de, Efes Pilsen'i de, mevcutlardan daha iyi yönetirim.
Çünkü günümüzde, takım oyunu da bitmiş. Koçluk da.. Ne oyun kalmış, ne sistem, ne taktik..
Amerika'dan ucuza alınıp getirilen Sokak Basketbolcuları, kendi oyunlarını Türkiye'nin sistemi yapmışlar.
Sokak Basketbolü deyişim aşağılama değil. Amerika'da gençler, hemen her sokakta bulunan potalarda, parasına, bire bir basketbol oynarlar. Teke tek.. Tek başına topu kapacak, sürecek, rakibini geçecek ve atacaksın. Pas da yok, oyun da.. Çünkü başkası yok zaten. Sokak basketbolu bu.. Tek başına..
Şimdi Amerikalılar aynen bunu oynuyor. Tek başlarına götürüp atma oyunu.. En kolayı da üçlük atma ya.. Bol uzaktan sallamaca..
Koç topu rakip potaya en yakından kullanma için hücum planları yapan, rakibi uzaktan şuta zorlamak için savunma hazırlayan adamdır. Günümüzde gerek yok koça.. Çünkü herkes uzaktan sallıyor zaten..
Sokarlarsa, gazetelerde ertesi gün adları manşette. Koçlar ve takıma övgüler.. Sokamazsa, övgüler öbür takıma ve koçuna..
Bu mudur basketbol, bu mudur basketbol koçluğu, bu mudur basketbol yazarlığı..
Bakın bir yarı final sahnesi.. Kazanan finale çıkacak. A takımı 3 sayı önde.. Ad vermiyorum, ne takımın, ne koçun. Çünkü hepsinde durum ayni. Maçın bitimine 9 saniye var. Top B takımında.. 3'lük attırmazsa A, maçı kazandı, turu geçti. Çaresi.. Top getirene faul yaparsın. 2'sini soksa bile top sana geçer, sokamazsa pota dibi senin, ribauntu kapar maçı bitirirsin. Kim söyleyecek bunu.. Koç?..
Ne oldu peki maçta?.. B takımına 3'lük attırdılar ve durum berabere oldu..
A takımı topu çıkarırken kaptırdı. Şimdi rakip koçun beraberlik hediye ettiği B'nin bir de kazanma şansı var. Ne yapmak lazım.. Potaya en yakın, yani en garantili yerden atış imkânı aramak, basketi garantilemek, ya da rakibi faule zorlamak. Oyun ne olmalı.. İki harika uzunun var. Onları pota dibine koyar, oyun kurucuna da, "Turnike ve asist için saldır" talimatı verirsin..
Ne yaptı gerçekte B takımı.. Uzunlar kenarda oturuyor. Kısa uzaktan salladı. Üçlüğe ihtiyacı varmış gibi.. Kaçırdı, maç uzadı..
Bunlar mı koç?.
Galatasaray belki bu yıl ilk defa Fener'i yenecek.. Bayağı sıkıştırıyor.. Yani Fener atamıyor o gece de ondan.. Her neyse..
Bitime saniyeler var, Galatasaray 3 sayı geride. Top onlarda.. Mola alıyor koç..
Sanırsınız topu o gece eli en iyi olanın kullanması için taktik veriyor.. Hani o elindeki tahtaya keçe kalemle şekiller falan çiziyor ya, işte o olmalı..
"Topu falanca kullanacak. Filanca perdeleme ile onu koruyacak. Ötekiler atış yapacak adam havası verip rakibi meşgul edecekler."
Son molanın anlamı o..
Ve son saniyeler başlıyor..
Topu Fitch kullanıyor.. Tam bir sallama.. Fitch o gece Galatasaray'ın maçı açık ara almasını önleyen adam. Üçlük atışlarda 7'de sıfır. Pota dibinde 9 atıştan 7'sini, 6 serbest atıştan 4'ünü kaçırmış.. Topu 22 kere potaya atmış, dördünde sokabilmiş. Eli berbat.. Galatasaray'ı gece boyu yatıran, o son topu kullanma hakkı en olmayan adam sallıyor karpuz gibi kader topunu, moladan sonra.. Gene boşa tabii..
3'te 3 atan Brown ve 6'da 3 atan Tolga dururken, 7'de sıfır Fitch'e atış kullandıran adam koçsa, söyleyin ben niye abartıyorum, "Daha iyi yönetirim" derken..
Galatasaray yeniliyor. Sezon boyu dörtte dört yenilgi Fener'e karşı ve elenip gidiyor..
Ertesi gün gazetelerin tekinde, bir tekinde bu tür koç hatalarını okuyor musunuz?.
Yüzde 90'ı maçtan önce yazılmış klişe satırlar, sonuca göre bir son cümle ile bağlanıyor ve tıpkı o sokak basketbolu nasıl "Basketbol" diye yutturuluyorsa, o yazılar da "Eleştiri" diye, maç yazısı diye sokuşturuluyor.
Eee.. Bu medyaya bu basketbol çok bile..
Hadi koşun finallere dostlar.. Hadi koşun..
"Yersen" aşı pişiyor..
Yerseniz, afiyet olsun size de!..