Sporun sanatla, güzel sanatla hem de nasıl güzelleştiği bir gündü.. Bu ülkenin dört usta ressamı, gönüllerindeki renkleri paletlerine yaymış, sonra da tuvale geçirmişlerdi..
Devrim Erbil, Ertuğrul Ateş, Hüsamettin Koçan, Tanju Demirci, sarı ile laciverti, siyah ile beyazı, sarı ile kırmızıyı, bordo ile maviyi boyamışlardı, 11 er tabloda..
Sporun bu kadar ayağa düşürüldüğü, bu kadar ucuzlatıldığı, o efsane güzellik, ezeli rekabetin yerini "Düşman" iğrençliğinin aldığı, rakiplerin etrafta beş bin polis olmadan sahaya çıkamadığı çirkinlikler gününde, bir ümit ışığı olacak güzellikti bu..
En başta İddaa, DigiTürk, NTV, Akşam, sponsor olunca (Hepsine spor adına teşekkür) o dünya güzeli, spor ve sanat buluşması gecesine gelinmişti.
Fanatik Fenerli Devrim Erbil, teşekkür plaketini havada sallayarak "Şampiyon Fener" sloganı atarken alkışlanıyor, ardından koyu Galatasaraylı Hıncal Uluç "Bu ihtiyar Anadolu'da dillere pelesenk bir deyiş vardır. Vakitsiz öten horoz üzerine" diyordu.. Ve de ekliyordu.. "Geçen yıl bir Denizli Horozu vak'ası hatırlıyorum da.."
Sonra Devrim'le Hıncal kahkahalar arasında alkışlayan konuklar önünde sarmaş dolaş oluyorlardı..
Devrim Hoca, sarı lacivertin en güzel yansıdığı tablolarını birer birer gösterirken, galerinin koridorlarında soruyordu, "Nasıl buldun" diye..
Hıncal yanıt veriyordu..
"Hocam bu tablolar insanı Fenerli yapar!.."
Olağanüstüydü Devrim Hoca'nın sarı lacivertleri..
Rüya gibiydi, Ertuğrul Ateş'in sarı kırmızıları..
Tanju Demirci'nin siyah beyazları anlatılmaz.. Kim demişse, siyah beyaz renksizdir, gidin ustanın siyah ve beyaza nasıl coşkulu, nasıl çarpıcı bir ruh verdiğini görün..
Ve Hüsamettin Koçan.. Aslında en sportif tabloları da o yapmıştı.. Harika futbol figürleri vardı tablolarında.. Bordo mavili futbolcuları baktırıyor, düşündürüyordu.. O kadar değil.. Koçan, rakip renkleri de koymuştu, bordo mavilerin arasına..
Spor spor olalı bu ülkede belki de en görkemli güzelliğini yaşıyordu, o Salı akşamı, İstanbul Modern Sanat Galerisinde..
İçindeki bir büyük utancı gizleyerek..
Bu muhteşem gecede, Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş ve Trabzon Kulüplerinden, tek, bir tek yönetici yoktu..
Sporun sanatla yeniden güzelleşmesi projesine katkıları dolayısı ile bu dört kulüp için hazırlatılan teşekkür plaketini, o kulüp adına alacak tek kişi, salonları dolduran kalabalığın içinde yoktu..
Oysa bu çok anlamlı, çok görkemli, çok güzel projenin mimarı Sevgili Ece, son dakikaya kadar kulüplerle ilişkiyi sürdürmüş, hepsinden başkanlar düzeyinde temsil sözü almıştı.. Sözlerini bile tutmuyorlardı.
Spor sözlüğüne "Düşman" sözcüğünü katan, kulüpleri tek başlarına ve keyiflerince yönetme duygularını tatmin için sportmenlik ve fair playin geçer yol olmadığını sanınca, ortaya bu çirkin, bu hain, bu aşağılık "Düşman" sözcüğünü koyanlar ve bu düşmanlıkların tahrik edilerek devamında, kendi koltuklarına destek bulanlar, kamuoyunda bir bahar havası yaratacak buluşmaya gelmeyi kişisel menfaatlerine aykırı görmüşlerdi.. İktidarları düşmanlık üzerine kurulduğu için, taraftarlarına "Acaba barışıyorlar mı" izlenimi vermek istemiyorlardı..
Gelmediler.. Kimseyi de göndermediler.. Kendi çirkinlikleri, kendi düşmanlıkları, kendi bataklıkları içinde saklanmayı, pusuda kalmayı yeğlediler..
Dostluğa, sevgiye, insanlığa ve güzelliğe yüz çevirmeye, sporun sanatla doruklaştığı gece ortalardan kaybolmaya utanmadılar..
Hiç utanmadılar!..