Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HINCAL'IN YERİ HINCAL ULUÇ

Şöminenin alevlerine bakarken..

"İnsanlar yüzbinlerce yıl boşuna tapmamışlar ateşe" diye farkında olmadan felsefe yapmaya başlıyorum, gürül gürül yanan şömineme bakarken.. Salonda derin bir sessizlik var.. Var da ondan, şöminede adeta kutsal bir raks töreni sunan alevlere, yanarken çıkardıkları o enfes müzik eşlik ediyor.. Düzensiz patlamalar.. Düzensiz çıtırtılar.. Düzensiz, bir hareketi asla ötekine benzemeyen bir alev dansı ve bunca düzensizlikten çıkan muhteşem esrar.. Muhteşem güzellik..
Öldüren, kül, yok eden ateşin, aslında yaşamın en vazgeçilmez unsurundaki gizemli çelişki.. Canlı yaşamı yanmayla mümkün. Hareketi, gelişmeyi, büyümeyi, türünü devam ettirmeyi, canı sağlayan enerji, öldüren yanmayla oluşuyor.. Ötesi var mı?..
Televizyona bakmaya tahammül edemeyen ben, dakikalardır bu alevlere bakıyorum, büyülenmiş gibi.. Ve düşünüyorum..
"Boşuna tapmamış insanlar ateşe.. Tapılası bir güzellik bu çünkü.."
Bir meditasyon bu.. Bir kafayı, ruhu dinlendirme, yenileme eylemi..
Anılar olmasa.. Bu şöminenin önünde yaşananları anılardan silmek mümkün olsa, gerçekten meditasyon olacak.. Ama mümkün mü?.
Bu şömineyi ilk yakışımızdı, evi aldığım yıllarda.. Kız arkadaşım.. Onun en yakın arkadaşı.. Işıkları kapatıp şöminenin aydınlığına terk etmiştik salonu.. Kızların elinde kırmızı şarap kadehleri..
Kız arkadaşım ötekini işaret etti..
"Senin şarkıyı çok iyi söyler bilir misin?.."
Birlikte bir Sezen gecesine katılmıştık.. Yalnızlık Senfonisi'ni nasıl coşkuyla, nasıl katılarak dinlediğimi hiç unutmaz..
"Hadi" dedim.. O dans eden ışıklara eşlik ederek söyledi..
"Bulutlar yüklü.. Ha yağdı ha yağacak üstümüze hasret
Yokluğunla ben başbaşayız nihayet!.
Yalnızlığım yollarıma pusu kurmuş beklemekte
Acılar gözlerini dikmiş üstüme nöbette
Bekliyorum bekliyorum bekliyorum
Hadi gelin üstüme korkmuyorum."
Nasıl güzel, nasıl duygu yüklü bir geceydi.. Sonra iyice unutulmazlaştı.. Çünkü o şarkıyı harika söyleyen o harika genç kızı, pırıl pırıl bir geleceğin öncesinde, çok talihsiz kaybettik, kısa bir sure sonra..
"Benim bir yazım var, şömine üzerine okudun mu" diyince Ali Araptarlı dostum, yaşadığımız güne döndüm gene..
Sezon geldi ya.. Bu ülkede "Şömine" diyince tek, Ali'yi davet etmiştim, "Sezon açılıyor, bir kontrol edelim" diye.. En iyi ustasını alıp geldi.. Elden geçirdiler.. Usta yaktı sonunda deneme için.. Bu çıtırdayan alevler ordan..
"Şömine Tutkusu" diyor Ali o yazısında..
"Siz hiç dans eden alevlere dalıp uzaklara uçtunuz mu? Yani bir kış günü dışarıda lapa lapa kar yağarken, sevgili ile elele şömine keyfi yaşadınız mı? Çıtır çıtır yanan meşe odununun kokusunu alıp, alevlerin kıvrak danslarıyla derinlere dalıp.. Kanınız ısınınca çocuklar gibi şımarıp, koltuğunuza gömülerek içkinizi yudumladınız mı?"
İşte şömine tutkusu, şömine keyfi böyle başlar.. Bu doyumsuz cazibeyi bir defa olsun yaşadıysanız, artık çok geç..
Siz de, benim gibi şömine bağımlısı oldunuz demektir. Aramıza hoş geldiniz.."
Öyle doğru ki..
Şömine bir tutku..
Dostlarla bir güzel.. Bizim sucuk kızarttığımız maç günleri..
Sevgili ile, emsalsiz.. Tam karşı divanda sarmaş dolaş alevleri seyretmek, içinizdeki alevleri alazlayarak..
Yalnızken.. Hüznün tadı bu defa.. Anılara gömülüp, güzel anları yeniden yaşamanın vazgeçilmez lezzeti..
Şöminem.. Sezona hoş geldin!..

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA