Nasıl içim ısındı gene.. Nasıl keyiflendim, nasıl mutlandım.. Unutulan, yitirilen, kaybolan Tiyatro zevki geri geliyor.. Bir ay içinde ikinci müthiş tiyatro olayı..
Dönme Dolap'tan sonra, şimdi de Nathalie..
Oyun bittiği anda durdum bir an, ellerim alkışa gitmedi.. Çünkü bitsin istemedim..
Alkışlarsam bitişi onaylarım, alkışlamazsam bitmez gibi mi geldi ne?..
Zuhal Olcay'ı, konservatuarı bitirip sahneye çıktığı yıllardan, 30 yılın ötesinden hatırlıyorum. Harika bir oyuncuydu.. Doyamamıştık..
İşte olağanüstü bir oyunla dönüyor ve insana "Nerdeydin Zuhal, yıllardır nerdeydin" dedirtiyor..
Tilbe Saran!..
O bir başka bir usta.. Büyük usta..
Nasıl oynuyorlar karşılıklı..
Yönetmen Işıl Kasapoğlu, "Ben birbirlerini bu denli, böyle dinleyen iki oyuncu hiç görmemiştim.. Zuhal ile Tilbe dinliyorlar. Ve dinlediklerini bizimle paylaşıyorlar. Gözleriyle, bakışlarıyla, karınlarıyla" diyor..
Aynen öyle.. Belli Işıl görmemiş. Dönme Dolap da böyleydi.. Berna ile Cihan'ı konuşurken değil, dinlerken seyretmek asıl harikaydı..
Seyirci sahnede genelde konuşana bakar, dinleyene değil.. Hele yeriniz bizim kahrolası protokol gereği en önde ise, dinleyen görüş açınıza girmez bile.. Oyunun en iyi yanını seyredemez, ya ping pong maçı seyircisine dönersiniz, bir o yana, bir bu yana.. Ya da şaşı olursunuz..
İki olağanüstü oyuncuyu hem konuşur, hem dinlerken görmek için yeriniz onuncu sıranın civarında olsun, en iyisi..
Nathalie bir filmdi, geldi seyrettik.. Fanny Ardant, Emmanuelle Beart, Gerard Depardieu oynamışlardı, Philippe Balsband'ın senaryosunu..
Blasband önemli bir yazar.. Sinemadan tanıyoruz daha çok.. Çikolata Fabrikası, daha yeni Gilles'in Kadınları onun kaleminden mesela.. Biraz da eniştemiz oluyor, Philippe.. Aylin Yay adlı, Türk asıllı bir Belçika film oyuncusu ile evli..
Bu defa da kendi Nathalie filminden bir de tiyatro oyunu çıkarmış, erkeği aradan çıkarıp, telefona alarak..
Sonia Paris burjuvazisinin önde gelenlerinden bir zengin kadın.. Kocası onu terk etmiş.. İntikam, merak, kıskançlık, ne derseniz deyin, bir oyuna karar veriyor.. Bir tele kız çağırıyor evine ve diyor ki.. "Al sana küçük bir servet.. Bunun karşılığı kocamı baştan çıkaracak, onu kendine aşık edeceksin. Tüm buluşmalarınızı da gelip bana anlatacaksın, tüm detayları ile.." Oyun fahişenin gidip gelip buluşmaları anlatmalarından oluşuyor.
Fahişenin adı Nadine.. Meslek adı Nancy.. Bu yeni rolünde de Nathalie oluyor..
"Neden" diyor fahişe..
"Bütün birlikteliğimiz boyunca ipler kocamın elindeydi.. Şimdi seni kullanarak ipleri ben elime alacağım ve onunla oynayacağım.." diyor, kadın..
Oyun başlıyor.. Ama oynadıkları hayat kocanın mı, kendilerininki mi?..
Oyunu fevkalade güzel çeviren Zeynep Avcı (En büyük alkışlardan biri ona.. Bu kadar cinsellik içeren bir oyunu ucuzlatmadan, ama eksiltmeden çevirmek kolay değil) diyor ki "İyi giden kadın-erkek ilişkileri takdir edilir, belki biraz da gıpta ile izlenir. İyi gitmeyen kadın-erkek ilişkilerinden sanat yapıtları doğar!.." Zor oyun.. Hele Zuhal'in hele ikili, hatta üçlü rolü çok zor.. Hele de biz erkeklerin kendi aramızda konuşurken bile kullanmakta güçlük çektiğimiz cinsel sözcüklerle dolu bir rolü, Türkiye'de oynamak pek kolay değil..
Boşaldıktan sonraki erkek organının halini bir jest, bir mimikle anlattığı sahne var mesela, unutulmaz..
Zuhal nasıl rahat, ama nasıl güçlü oynuyor, doyamıyorsunuz..
Oyunun en başarılı yanlarından biri de dekoru.. Hakan Dündar alkışa layık..
Işıl Kasapoğlu ülkenin en iyi yönetmenlerinden.. Sık sık kararan bir oyunu, ilgi ve merak dozunu düşürmeden sahnelemeyi başarmış..
Günlerin ve saatlerin değiştiğini bir küçük içki sehpası üzerindeki ufak değişikliklerle anlatmak hoş buluş.. Ne var ki, her kararma anında kısa aydınlanmalı o "Fotoğraf" sahneler ille de gerekli mi, bilmiyorum.. Durakları uzatıyor sanki..
Canan Göknil'in kostümleri, Parisli fahişeyi de, sekreteri de, zengin burjuvayı da yansıtmaktan uzak.. Canan egoistlik yapmış, kişisel giyim zevkini taşımış Paris'e.. Oyunda bir de kostüm masrafı olmasın diye kendi dolabındaki giysileri kullanmış sanki.. Zuhal de, Tilbe de, Canan'ın uçuk kaçık elbiselerini giyiyorlar, Parisli olmak yerine.. Selamda Canan da yanlarına geldiğinde, daha iyi görüyorsunuz, benzerliği..
Bu oyunu görün, mutlak görün ama nasıl, bilmiyorum.
Zuhal ile Tilbe'nin tiyatro binaları yok. Kenterler turnede diye salonları onlara vermişler. Bu hafta oynadılar.
Sonrası nerde, ne zaman belli değil.. Tiyatro adına ne acı değil mi?.
Muhteşem bir oyun var, ama salon yok!..
Artık gazete ilanlarını kollayın.. Bakalım bir yer bulacaklar mı?.. Onlar bulursa, siz de yerinizi bulun hemen..