Ali Araptarlı yakın dostum.. Şömine uzmanıdır.. Telefon etti.. Yaşamdan Dakikalar'da Sevgililer Günü, Sevgi Haftası falan konuşmuştuk ya.. Onu dinlemiş.. "Bizim asıl Selamlaşma Haftası'na ihtiyacımız var. Biz selam vermeyi unuttuk" diyor..
Haklı.. Hem de nasıl haklı.. Bu yüzden hele tanımadığım biri selam verince, "Günaydın" deyince şaşırıyorum.. Hoşuma gidiyor.. Hele bu sabah sabah olmuşsa.. Mesela bu sabah.. Arabaya binerken yandaki arabanın başında duran adam hem de gözleri gülerek "Günaydın" dedi.. Arabada ıslık çalmak geldi içimden.. Gazete kapısından giriyorum.. Bir genç kız çıkıyor.. Kara gözlükleri var.. Hiç tanımıyorum.. Bir neşeli "Günaydın" sesi de ondan.. Ne kadar keyifle girdim odama.. Bilgisayarın başına nasıl neşeyle oturdum, inanmazsınız..
İki "Merhaba", iki "Günaydın", iki "Selam" günüme başlamamı değiştirdi, havamı değiştirdi, beni değiştirdi..
Sizinkini de değiştirir..
Niye selamlaşmıyoruz o zaman..
Çocukken, Ramazan geceleri dayımlarla giderdik kahveye, Karagöz seyretmek için.. Hatırlarım.. İçeri giren, oturanları selamlardı, "Selamün aleyküm" diye.. "Allah'ın selamı üstünüze olsun.."
Gelen Allah'ın selamını getirirdi yani.. Üniversite çağında biz kahvelere gitmeye başladık. Briç oynamak için.. Adet öyleydi.. Gene içeri giren "Merhaba" derdi.. "Selam" derdi, herkese..
Tanıdık, tanımadık.. Sonra yerine geçer otururdu.
Şimdi ayni apartmanda yaşayanlar, girip çıkarken karşılaştıklarında selamlaşmaz oldular..
Herkes içine kapanık.. Herkesin başı önde.. Kimse kimse ile göz göze gelmek istemiyor.. Bir kaçma, bir saklanma duyusu.. Bir kendini yalnızlığa mahkûm etme..
Bakın geçen gün ne oldu?.. Asansörde telaşla çantasını karıştırıyor küçük hanım.. Yaka kartını arıyor.. Dışarı çıkmak için güvenlik kapısını çalıştıracak bu kart lazım ya.. Bulamıyor.. "Masamda kalmış" diye hatırlıyor.. Zemin katında, gene bilmem kaçıncı katın düğmesine basıyor, çıkıyor. Kartı alacak, tekrar inecek.. Söylemek istedim, boynumda asılı kartı göstererek..
"Benim gibi boynunuza asmış olsanız, şimdi böyle telaşlanmaz, tekrar yukarı çıkmak zorunda kalmazdınız!.." İşte burda söylüyorum şimdi.. Ve o genç kızın ya da onun gibilerin beni odamda ziyaret edip, o yaka kartlarını boyunlarına asmaktan neden utandıklarını izah etmelerini rica ediyorum..
Bu nasıl bir komplekstir?.. Bu gazeteye her gün binlerce insan girip çıkıyor. Çoğu ile sadece bu giriş çıkışlarda karşılaşıyoruz. Hiç olmazsa o kısa anlarda birbirimizi tanısak olmaz mı?.. Geçtik, güvenlik sebeplerini..
Asansör duvarlarına, tavanlarına boş bakacağımıza, yakasından adımızı okuyup "Günaydın Ayşe Hanım, Günaydın Ahmet Bey" diye selamlaşsak olmaz mı?.
Yönetim rica etti, olmadı. Duvarlara yazılar astılar, olmadı.. Giriş çıkışlarda kontrol ettiler, olmadı.. Bu yaka kartı taşımak öyle rezil bir şey ki, onu popo ceplerine koyup, güvenlik aletine dayamak gibi çirkin, iğrenç bir görüntüye dahi razı oldular, kartı yakalarında taşımayı kendilerine yediremediler.
Bir de asar gibi yapanlar var. Ters asıyorlar ya da yaka ceplerine sokuyorlar ki, kimlikleri gizli kalsın.. Casus bunlar ya..
Şimdi Yönetimden bir ricam var..
Ya bu uygulamayı kaldırsınlar..
Ya da istisnasız, kendileri dahil, uygulanmasını sağlayacak önlemleri (Mesela para cezası) hemen alsınlar..
Uygarlığı, başı boş kurallar kadar tehdit eden bir şey yoktur..
Trafikte de böyle.. Sabah'ta da.. Yürütemeyeceğin kuralı koymayacaksın, uygulatamayacağın yasağı almayacaksın..