Beşiktaş Belediyesi'nin harika bir projesi bu.. Ustalara Saygı geceleri.. İnsanları yaşarken değerlendirmek üzerine kurulu..
Bu defaki Usta Haldun Dormen'di..
Gece bir mini video gösterisi ile başladı. Haldun Dormen'i ve Dormen Tiyatrosu'nu anlatan.. 40'ıncı yıl gecesinden bir alıntı ile son buldu. Perde açılıyor ve sahnede yüzlerce insan görülüyordu. Dormen Tiyatrosu'nun 40 yılında sahneye çıkan, görev alan insanlardan hayatta kalanlar.. Birer birer geçmeye başladılar.. İşte orda artık tutamadım, gözlerimden akan yaşları.. Bıraktım kendimi ağladım..
Neydi beni bu kadar duygulandıran, çabuk keşfettim..
Önümden geçen, Dormen'in yarım yüzyıllık oyuncuları değil, benim yaşamım, benim ömrümdü..
1955'te Papaz Kaçtı ile başlamış Dormen Tiyatrosu.. Orta son öğrencisi bir izciydim.. Cumhuriyet Bayramı töreni sona erdiğinde, elimde trampetle matineye koştuğumda.. Papaz Kaçtı'yı kahkahalar atarak izledim.. Ondan sonra bütün Dormen oyunlarını seyrettim.. Lise çağlarında onları beklerdim, Ankara'ya turneye gelsinler diye.. Üniversitede gazetecilik başladı ya.. Bu defa ben gider oldum.. Gider olduk, Ahmet'le.. (Kışlalı.. Gene anılmak istedi bak..) Maçı bahane eder giderdik. Maçlar gündüz oynanırdı o zaman.. Gece trenine binerdik otel parasından tasarruf için.. Tren de zaten bedava gibiydi. Sarı basın kartını gösterdin mi, 22 lira verir, bir aylık pas alırdın, nereye gidersen git..
Maçı seyreder Beyoğlu'na çıkardık.. Galatasaray Postanesi'nden "Acele.. Ödemeli.. Basın" Ankara arardık, gazeteye maçı yazdırmak için.. Saatlerce beklerdik, bağlansın diye.. Gece olurdu..
Haydi bakalım, muhallebicide duble pilav ve yoğurt.. Paramız varsa, pilavın üzerine tavuk.. Daha da zenginsek, "Olmaya oldu" derdi Ahmet gülerek.. Bir de kaymaklı ekmek kadayıfı ısmarlardık, krallar gibi, ikimiz bir tatlıyı paylaşarak.. Sonra ver elini Tiyatro..
Yer bulmak zordu ha.. Öyle çat kapı giremezsin.. Günler önceden İstanbul muhabirimizi arar, yer ayırtırdık..
Pazartesi dışında haftada 6 gün oynardı tiyatrolar.. Çarşamba, cumartesi ve pazar da matinelerle, 9 temsil.. Canı çıkardı sanatçıların.. Gene de yer bulunmazdı.
Dormen Tiyatrosu sadece vodviller oynamazdı o zaman.. Her türlü oyun oynardı.. Ne unutulmaz temsiller izledim orda..
Zafer Madalyası.. Kamp 17.. Montserrat.. Daha neler neler..
Tiyatro seyircisi vardı o zamanlar..
Sonra müzikaller başladı.. Dillere destan Tatlı İrma..
Dormen adı, TSE damgası gibiydi. Kalite demekti..
Bütün o oyunlar geçti ıslak gözlerimin önünden.. Hâlâ sahnede kalmaya çabalayanlar.. Emekli olanlar.. Ölenler..
Sımsıcak oldu içim.. Bir ömür boyu yaşadığım mutlulukların ne kadar çoğunun Tiyatro olduğunu hissettim..
Tiyatro izlemek öyle bir mutluluktu ki, her sıkıntıya değerdi.
Kuzen Necip Kışlalı ile sabah beşte kalkıp gitmiştik, Küçük Tiyatro gişesinde kuyruğa girmeye, gene 50'li yıllarda.. Haftalık biletler satışa çıkmıştı. Beşte kalkmasak göremezdik, Harput'ta Bir Amerikalı'yı.. Şimdi İstanbul'da oynuyor, haberi olan var mı?
Sonra gazetecilikte ilerledik.. Salondan öte kulise girer olduk. Turneye geldiklerinde kaldıkları otellere.. İdollerimizi, hayranlık duyduğumuz insanları yakından görme, onlarla konuşma, onlara dokunma fırsatımız oldu.. Bu nasıl bir şans, nasıl mutluluktu, bilemezsiniz..
Sonra yazmaya başladım.. Tiyatroyu yazmaya başladım.. Bu muhteşem dünya konum olmaya başladı.. Bu artık mutluluk ötesi bir şeydi..
Dormen Tiyatrosu'nun yarım yüzyıllık öyküsü, benim ömrümdeki en sıcak, en mutlu anların öyküsüydü ayni zamanda.. Gel de ağlama..
Hoşuma da gitti ağlamak.. Babam ve Oğlum'da ağlamadım ya.. Ne tepkiler aldım yakınlarımdan.. "Nasıl ağlamazsın" diye öyle üstüme geldiler ki, komplekse düştüm, ben gerçekten ruhsuz, duygusuz bir adam mıyım, diye..
Yanaklarıma dökülen yaşlar beni yeniden dünyaya getirdi..
Teşekkürler Haldun..
Teşekkürler İsmail Ünal Başkan..
***
Başkaları da ağladı mı bilmem ama, birisini gördüm.. Dormen'in gençleri Yaygara 70'in ünlü türküsünü söylerken, yıllar önce o oyunda doruklara çıkan Erol Günaydın tam karşımda oturuyordu.. Erol, Büyük Erol ağlıyordu!..