Steven Spielberg'in en büyük başarısı bence, filmin bir noktasında "Bir gün bunlar olacak. Bir gün gelecekler" dedirtmesi..
O kadar başarılı, o kadar inandırıcı ki sahneler, düşünmeden edemiyorsunuz..
"Neden bir gün olmasın?.."
Düşünmeniz film bitince de devam ediyor..
Dünya uzaydaki sayısız galaksi, sayısız güneş sistemlerinden birinin parçası.. Oysa dünyadan çok ama çok sayısız yıllar kadar eski, daha milyonlarca dünya var..
Onlarda hayat neden olmasın?.. Dünyamızdan milyarla yıl yaşlı olduklarına göre onlardaki uygarlık neden bizi kat kat aşmasın?..
Dünya daha dün, bir kuyruklu yıldıza insansız araç gönderebildiyse, ondan milyarla yıl eski bir uygarlık, dünyaya niye gelmesin?..
Bugüne dek niye gelmediler?..
Büyük ölçüde tesadüf.. Uzayda dünyalar, çöldeki kumdan fazla.. Sahrada dolaşırken belli bir kumu seçme ve bulma şansınız nedir ki?.
Ve de..
Niye gelsinler ki?.. Dünyada onların zahmetine deyecek ne var?..
Spielberg'in filmine konun olan H.G. Wells'in bugün için dahi bir başyapıt olan "Dünyalar Savaşı" romanı, ikinci düşünceye dayanıyor..
Mars.. Kızıl gezegen.. Ona kızıl rengini veren, bizim yeşil sarmaşıklar türü hemen yayılan bir kırmızı bitki. Gezegenin bir numaralı gıda ve enerji kaynağı.. Bu bitkinin gübresi kan. Yetişmesi için kana ihtiyaç var. Dünyanın petrole ihtiyaç duyduğu gibi. Petrol milyonlarca yıl öncesinin canlılarından kalan sıvı fosil değil mi?.
Marslılar da, dünyayı kendi sıvıları için depo olarak kullanıyorlar. Orada insanın var olmasını ve çoğalmasını sağlıyorlar.. Yeterli sayıya ulaşınca, basıp, kanlarını toplamak için.
Baskın silahlarını da, daha dünyada insan yokken yerin dibine yerleştiriyorlar ki, savaş kolayca bitsin.. İnsanların yeterli sayıya geldikleri gün üç bacaklı korkunç silahları yeri yararak ortaya çıkıyor ve önlerine gelen her şeyi yok etmeye başlıyorlar. Binlerce üç ayaklı.. Ve onlara tesir etmeyen dünya silahları..
Görünüş.. Dünyanın sonu.. İnsanların bu savaşı kazanması söz konusu değil.. İmdada ne yetişiyor biliyor musunuz?..
Çevre kirlenmesi.. Marslıların hiç hesap etmedikleri şey, insanların dünyayı bu kadar kirletmiş olmaları.. Bu kirlilik içinde doğan bir virüs, gelenleri yok ediyor.. İnsanlığı çevre kirlenmesi kurtarıyor yani.
İroniye bakar mısınız?.
"Aslında Spielberg 'Bu sadece bir film' demek için elinden geleni yapmış" diyor, New York Times yorumcusu A.O. Scott. "En önemli bilim kurgu filmlerinin en çarpıcı sahnelerinin antolojisi yapmış ki, film olduğunu hep hatırlayalım."
Uzaylı yaratığın mahzende eski bir bisikletin tekerleğini çevirmesi, E.T'ye atıf.. Üç ayaklı aletlerin kulak yırtan sirenleri "Üçüncü Cinsle Yakın İlişkiler" deki siren sesi, aynen. Mahzende dünyalıları arayan o uzun boyun Jurasik Park'ın dinosoru.. Aletin göz bebekleri Azınlık Raporundaki örümceğin gözleri..
Dönelim sadede.. Benim filmdeki favorim Dakota Fanning..
Birlikte oynadıkları sahnelerde Tom Cruise'dan rol çalacak kadar müthiş.. Bu küçük kız her filmi ile kendini aşıyor.. Burada olağanüstü.. Sadece onu izlemek için görmeye değer..
Tom Cruise, ilk defa böylesine bir anti kahraman rolünde..
Beceriksiz, başarısız, kayıp bir adam..
İşinde de, evinde de yok. Karısı bu sefil adamı boşamış gitmiş, başkası ile evlenmiş. Çocukları üvey babaya, öz babalarından daha bağlı.. Öz babalarından nefret ettikleri de söylenebilir..
Cruise, bu rezil, sefil adamı gerçekten çok çok iyi oynuyor..
Dünyalar Savaşı, sıcak yaz aylarında, klimalı bir salonda büyük bir keyif ve heyecanla izlenecek bir film..
"Kaçırmayın" derim, herkese...