Eğer Sunay Akın'ı benim gibi çok geç keşfetmiş talihsizler arasında iseniz yanın.. O gece Hisar'da benimle değil miydiniz?.. O zaman iyice yanın..
Bu Sunay Akın, nasıl harika bir adam..
Bakın öyle bir tarzı, üslubu var ki, oturup sabah kahvaltıda neleri yediğini anlatsa, ağzınız bir karış açık dinlersiniz..
Oysa anlattıkları o kadar basit şeyler değil..
"Vay be.." diyorsunuz.. "Olamaz" diyorsunuz.. "Hadi canım sen de" diyorsunuz.. Ama sözlerinin hiçbiri efsane değil.. Hepsinin kaydı, kuydu, belgesi var..
Üstelik bu belgeler gizli saklı devlet kasalarında değil.. Herkesin okuyabileceği kitaplarda..
Peki Sunay'ın farkı ne?..
O okuyor işte.. Büyük bir merakla, hırsla, ihtirasla okuyor.. Halkaları buluyor.. Eksik halkaları arıyor.. Buluyor.. Bağlıyor.. Bize bağlıyor.. Akla hayale gelmez olayların içinden biz çıkıyoruz bir yerde..
"Vay be" diyorsunuz o zaman.. "Vay be.."
Efsane anlattıkları değil Sunay'ın.. Bu bir efsane adam.. Niye böyle geç keşfettim ki.. Ah benin dangalak kafam!..
Şimdi, onun bal damlayan ağzından nakletmeye çalışayım.. Tevazu olsun diye söylemiyorum.. Ben bu ülkede Türkçe'yi en iyi kullanan, yazan, en iyi anlatan kalemlerden biriyim. Bununla da gurur duyarım.. Ama Sunay'ın anlatımını buraya getirmem mümkün değil..
Pearl Harbor'u bilirsiniz herhalde.. Bilmeyenlere de geçen yıllarda filmi öğretti.
Japon uçakları Amerikan donanmasını bir sabah ansızın bastılar ve tam 96 zırhlıyı batırdılar.. Oysa Hawaii'deki bu limanda, 97 donanma gemisi vardı.. Birine dokunmadılar.. Niye?..
Çünkü o geminin tepeden bakılınca bembeyaz görünen güvertesinde bir kızıl haç vardı.. O hastane gemisi idi.. Bombalar ve kamikazelerle dalan Japon uçakları hastane gemisine dokunmadılar. Çünkü o gemi orada, öldürmek değil, yaşatmak için demirliydi..
Adı Solace.. Türkçesi Teselli.. Üzüntü azaltan..
Solace savaş boyu Amerikalı annelerin üzüntüsünü azalttı. Tam 25 bin genci ölümden kurtardı, Amerika'ya taşıdı.. Ülke limanlarına her gelişinde, umutla umutsuzluk karmaşasındaki kafaları ile anneler iskeleye koştular.. "Benim oğlum da geldi mi?.."
Savaş sonrası hayatlarını Solace sayesinde kurtaran gençler bir dernek kurar ve bir madalya yaparlar.. Üzerinde Solace'nin kabartması olan bir madalya.. Ve bunu gururla takarlar..
Devlet rahatsız olur.. İkinci Dünya Savaşı'ndan böyle savaş karşıtı bir sonuç çıkar mı?..
Solace gemisini yok etmeye karar verirler.. Gemi sapasağlam.. Pırıl pırıl.. Jilet olur mu?.. Savaş sonrası yere serilmiş ekonomi her dolara muhtaç.. Uzak bir ülkeye satarlar.. Makyajını değiştirip bambaşka bir amaçla kullanması için..
O uzak ülke Türkiye.. Yok yahu!.. O gemi, ünlü Ankara!.. Hastane gemisinden transfer gezi gemisi Ankara..
Vay canına!..
Türkiye, bugün Amerikalılar için belki de hac yeri olacak, Gelibolu'nun Anzaklar'ı çektiği gibi bir turizm anıtına dönüşecek Solace'nin kıymetini bilmez.. Şefik Kaptan'la yaptığı Avrupa seferleri dillere destan olan Ankara sonunda ihtiyarlar ve jilet yapılmak üzere hurdacılara teslim edilir..
1980'li yılların başında Ankara, İzmir'de sökülürken, yılların söktüğü bir eski anıt da İstanbul'da dikilmektedir. Haliç Tersanesi'ndeki Çorlulu Ali Paşa Camisi'nin şadırvanı.. Restorasyon gelir çatıda takılır.. Çatı kurşun.. Kıtlık yılları.. Kurşun yok.. Etibank dahi geri çevirir.. "Kurşun yok.." Şadırvan çatısız kalacak.. Dört bir yana duyururlar..
"Kimde kurşun varsa.."
Aliağa'da Ankara'yı söken hurdacılardan haber gelir.. "Gelin bizde var, alın.."
Bre aman.. Gemide kurşun olmaz.. Ankara'da niye olsun.. Çaresizler ya... Gider bakarlar.. Gerçekten Ankara'nın sayısız kamaralarından biri, tamamen kurşunla kaplı..
Niye?.. Çünkü burası Solace'nin röntgen odası.. Radyasyonun dışarı sızmaması lazım..
Şimdi yolunuz Haliç'e düşerse, Çorlulu Ali Paşa şadırvanından bir tas su içerseniz, ya da yüzünüze iki avuç su atarsanız serinlemek için, unutmayın.. Çatısına da bakın..
Orada, İkinci Dünya Harbi'nde, Pearl Harbor'da Japonlar'ın batırmadığı tek gemiden bugüne kalan son izleri göreceksiniz..
Vay be..
Vay be ya.. Vay be..
Gene Sunay anlattı.. İstanbul doğumlu ünlü Fransız devrimi şairi Andre Chenier de sonunda boynunu giyotine uzatırken, iki elinin arasına aldığı başını idamı seyre gelenlere gösterir..
"Bunun içinde daha neler var!.."
Ya Sunay'ın kafasının içinde daha neler var?..
***
O gece anlattıklarına doyamadım. 15 Eylül'de Hisar'ın kapanış gecesinde gene Sunay orada olacak.. O "Daha neler"den birkaçını daha nakletmek için.. Hisar'ı bizlere yeniden kazandıran Kültür A.Ş. Genel Müdürü Cengiz dostuma, daveti için teşekkür ederken, 15 Eylül için yerimi ayırtmayı da ihmal etmedim.. Siz de etmeyin.. Anlattığım Hisar gecesinde şovu Sunay'la birlikte sunan Nihat Sırdar da gücenmesin.. Onu ayrı bir yazıda alkışlarız..