Türk edebiyatına çok büyük ölçüde hizmet etmiş, ona yön vermiş önemli bir kişinin 28. ölüm yıldönümüydü geçenlerde. Yaşar Nabi Nayır'ın. Gazanfer Özcan'ın ansızın aramızdan ayrılması bu yazıyı bir hafta geciktirdi. Ertelemeyle de olsa, Yaşar Nabi'yi anmak, kuşağımın öteki yazarları gibi, benim de boynumun borcu.
Onun Varlık Yayınları'yla "ciddi" ilişkim 1958'de başladı. Eminönü Halkevi'nde bir "edebiyat matinesi"ne katılmıştım. Dinleyiciler arasında Memet Fuat da vardı. Matineden sonra Çemberlitaş'a doğru yürüyen küçük toplulukta yan yana düştük onunla. Çeviri yapmak istediğimden söz ettim. "Yaşar Nabi'yle bir konuşayım," dedi.
Bu gibi sözlere öylesine alışmıştım ki, önemsemedim bile. Memet Fuat'ın "sözünün arkasında" bir adam olduğunu bilmiyordum ki. Birkaç gün sonra telefon etti. "Yaşar Nabi seni bekliyor," dedi.
Durulur mu! Doğru Varlık Yayınları'na. Kapıyı tıklattım. Yine "Buyrun" . İçeri girdim. "Buyrun?"
"Ben Ülkü Tamer," dedim. "Memet Fuat sizinle konuşmuş..."
"Buyrun."
Bu kere masasının karşısındaki koltuğu gösterdi. Şaşkınlıkla oturdum. Yanındaki küçük kitaplıktan bir kitap çekti. "Bunu çevirir misiniz?" dedi.
Oscar Wilde'ın kitabı. Mutlu Prens .
En sevdiğim yapıtlardan biri. "Çeviririm," dedim.
Yaşar Nabi sessizce bana bakmaya başladı yine. Görüşme sona ermişti. Kitabı alıp çıktım. Kısa sürede çevirip Yaşar Nabi'ye götürdüm.
Yine koltuğu gösterdi. Oturdum. Çevirimi aldı. Masasının üstüne koydu. Sonra eski daktilosunu önüne çekti. Ortadan kesilmiş bir dosya kâğıdı takıp bir şeyler yazmaya başladı.
Üç-beş satır yazıp kâğıdı çıkardı daktilodan. Altına bir pul yapıştırdı, imzalamam için bana uzattı. Duvardaki telefonu açıp, "300 lira gönderin," dedi.
Aldığım ilk çeviri ücreti. Tam 300 lira!
Mutlu Prens'le başlayan yayıncı-yazar ilişkisi, Yaşar Nabi'nin ölümüne kadar sürdü. Yirmiye yakın kitabım çıktı Varlık Yayınları'nda. Hiçbirinde ufacık bir sorun bile yaşanmadı.
***
Birtakım yazarlar Yaşar Nabi'nin sanatçıları sömürdüğünü, kitaplara çok az para verdiğini söylüyor. Düpedüz haksızlık bu. 1 liralık kitaba 300, 2 liralık kitaba 600, 5 liralık kitaba 1500 lira telif ya da çeviri ücreti verirdi Yaşar Nabi. İlk baskıya, 3000 kitaba karşılık. Yüzde 10. Bugün hangi yayınevi hangi çeviriye yüzde 10 ödüyor? Adınız iyi çevirmene çıkmışsa, yüzde 7 alıyorsunuz. Üstelik çeviriyi verir vermez değil. Kitabın yayımlanmasını bekleyeceksiniz.
Varlık'ta kitabınızın yeni baskısı yapılırsa, satış fiyatı ilk baskıdan yüksekse, alacağınız para da aynı oranda yüksek olurdu.
Kim ne derse desin, yazarın emeğine saygı duyan bir yayıncıydı Yaşar Nabi.
***
Yaşar Nabi'yle eğlenceli anılarım da var. Günün birinde bir kitap uzattı: Türk Edebiyatında Sosyal Konular. "Bunu çevirir misin?" dedi. Yazarına baktım: Kemal Karpat. İngilizce yazmış. Bir Türkün kitabını Türkçeye çevireceğim! "Peki," dedim, "ama adımı koymayın. Yazan: Kemal Karpat. Çeviren: Ülkü Tamer. Garip olacak."
Kabul etti. Çeviri imzasız yayımlandı.
Bir gün de, "Polisiye kitaplar yayımlayacağım," dedi. "Bana bir liste hazırlar mısın? Bu alandaki ünlü yazarların adlarını istiyorum."
Araştırdım, soruşturdum. Yirmi yazarlık bir liste yapıp Yaşar Nabi'ye götürdüm.
Bir süre sonra, Ellery Queen'den bir kitap çevirmek istediğimi söyledim. "Polisiye dizi için," dedim.
Yaşar Nabi çekmecesini açıp bir kâğıt çıkardı. Benim liste! "Dur bakalım, burada Ellery Queen var mı?" dedi.
"Aman, Yaşar bey," dedim. "O listeyi hazırlayan benim."
Güldü. "Olsun," dedi. "Biz yine de bir bakalım."
Neyse ki, Ellery Queen'in adını koymuştum listeye.
***
Yaşar Nabi hastalığıyla yıllarca savaştı. Savaşı sırasında da gemisini hiç terk etmedi.
Gemisinin iki "mürettebat"ı vardı sadece. Üsküplü akrabalarından iki delikanlı. Satışa da, muhasebeye de onlar bakarlardı. Eski, küçücük bir hanın ikinci katında. İlk kattaki odalardan biri Yaşar Nabi'nindi. Dergiyi de, yayınları da tek başına yönetirdi. Yazıları, kitapları o seçer, dizgiye o verir, bazen kapaklarını bile kendi yapardı.
Laurence Olivier'nin bir sözü var: "Marilyn Monroe profesyonel bir amatördü."
Yaşar Nabi de profesyonel bir amatördü. Yaşamı boyunca profesyonelliğin bütün gereklerini titizlikle yerine getirdi, ama bunu yaparken amatörlüğünü, o coşkusunu hiç yitirmedi. Uzun bir dönem Türk edebiyatını o coşkusuyla, o çabasıyla yönlendirdi.