Nasıl da atlamışız... 11 Aralık 1987'de yitirmiştik Adile Naşit'i. Neredeyse her gün andığım sevgili Adile Ablayı. Geç de olsa onun sevecenliğini, güzelliğini, altın yüreğini (ve elbette onunla ilgili sayısız anımdan birkaçını) sizlerle paylaşmak istedim.
Adile Naşit, tanımaktan mutluluk duyduğum insanlardan biriydi. O kısacık boyuna dünyanın en büyük yüreklerinden birini sığdırmıştı. Oğlunun umarsız hastalığını öğrendiği zaman bile o yüreğini korudu, başkalarının derdine ortak oldu; yaşamının en büyük rolünü oynadı, dudaklarından gülümsemesini hiç eksik etmedi. Bunda eşi Ziya (Keskiner) Beyin de büyük payı olduğunu belirtmem gerek.
Tiyatroda tanışmıştım onunla. Dostluğumuz sadece kulislerde değil, evlerindeki sohbetlerle de sürdü.
Günün birinde İlhan Hemşeri, "Yahu, siz kaç yıldır tanıyorsunuz birbirinizi?" diye sormuştu Ziya Beye.
Adile Abla atılmıştı: "Oooo... Bizim dostluğumuz milattan önceye dayanır."
Herkesle dostluğu milattan önceye dayanıyordu.
***
Gönül Ülkü-Gazanfer Özcan Tiyatrosu'nda iki uyarlamamda oynamıştı Adile Abla. Beş Milyona Kim Ölmez 'le Karım Yine Doğurdu'da.
Bir yaz günü Eskişehir'deyim. Baktım, Karım Yine Doğurdu o gece Kılıçoğlu sinemasında oynanıyor. Bekledim. Oyun başladıktan sonra doğru sahne arkasına... Gazanfer Bey sahnede. Kuliste öteki arkadaşlarla kucaklaştık. Adile Naşit sahneye girmek üzere. Elinde bavulla dağ başında otele giden bir müşteriyi oynuyor. "Adile Abla, bir dakika," dedim, kaptım bavulu. Ben de sahneye gireceğim, müşterinin bavulunu taşıyan taksi şoförü gibi. Bakalım, Gazanfer Bey beni Eskişehir'de, sahnede görünce ne yapacak?
Daldık sahneye. Gazanfer Bey beni görür görmez, "Oooo, Ülkü!" diye bağırdı. "Yahu, nerelerdesin? Artık arabanla bize müşteri de getirmez oldun..."
Soru soruyor. Bir şeyler söylemeye çalışıyorum. Her yanımı ter bastı. Sen misin yılların tiyatro kurduna oyun etmeye kalkan? Kendimi sahneden atıncaya kadar akla karayı seçtim.
Adile Abla da sahnesini bitirinceye kadar kim bilir kaç kere öldü öldü dirildi...
***
Onunla ilgili çok keyifli bir olayı unutamam. Önce ne kadar öfkelenmişti Adile Abla; ama sonra kahkahayı basmış, hepimizden çok gülmüştü.
Gönül Ülkü - Gazanfer Özcan Tiyatrosu, Zincirlikuyu'da benim bir uyarlamamı oynuyordu: Beş Milyona Kim Ölmez? Oyunda Gazanfer Beyin, Gönül Hanımın yanısıra Adile Abla da oynuyordu. Sümer (Tilmaç) de. Yönetmen Çetin'di (İpekkaya). Neredeyse her akşam uğrardım tiyatroya. Bazen oyunu seyreder, bazen kuliste arkadaşlarla çene çalardım.
Bir özelliği vardı Adile Ablanın. Kendi makyajını yapamazdı. Gazanfer Beyin önüne oturur, ona yaptırırdı. Pek de tezcanlı olurdu hep. Perde açılmadan çok önce başlardı sızlanmaya: "Gazanfer Bey, makyajım..."
Bir gece Gazanfer Beyin odasında oturmuş, çene çalıyorduk. Adile Abla kapıdan başını uzatıp, "Saat kaç?" diye sordu. Saat yediyi çeyrek geçiyordu. Gönül Hanım, yanlışlıkla, "Sekizi çeyrek geçiyor," dedi.
Adile Abla'da bir telaş!
"Eyvah!" diye bağırdı. "Oyuna 45 dakika kalmış. Daha makyaja oturmadım!"
Fırsat kaçırılır mı! Herkes kaş göz işaretiyle saatini bir saat ileri aldı. Oyuna sanki gerçekten 45 dakika varmış gibi makyajını yapmaya koyuldu.
Artık iki dakikada bir odaya damlıyordu Adile Abla: "Gazanfer Bey, makyajım..." "Kendi makyajımı bitireyim, yaparım," diyordu Gazanfer Bey.
Sonunda karşısına oturttu onu. Ağır ağır makyajını yapmaya başladı.
"Gazanfer Bey, biraz çabuk olun... Perde açılacak."
Birinci zil verildiğinde makyaj bitmemişti. İkinci, üçüncü ziller verildiğinde de...
Perde açıldı sonunda. Boş salona oyun başladı. Herkes seyirci varmış gibi ciddciddoynuyordu.
Biraz sonra sahneye girmesi gereken Adile Abla, "Şimdi ne yapacağım? Makyajım bitmedi," diye inledi.
Gerçekten bitmemişti. Yüzünün sadece bir yanı makyajlıydı.
"Sen de profilden oynarsın," dedi Gazanfer Bey.
Çaresiz, Adile Abla kendini sahneye öyle attı. Başladı oynamaya. Spotlar yandığı için salonu göremiyordu tabii.
Bir süre oynadı. Sonunda salondan Sümer'in sesi yükseldi:
"Aaa, şuna bak! Yüzünün yarısı başka!"
Adile Abla dondu kaldı. Sahnedekiler başladılar gülmeye. Önce ne olduğunu çıkaramadı Adile Abla, kekeleyerek oyununu sürdürmeye çalıştı. Gerçeği ancak salonun ışıkları yanıp da Gazanfer Bey ona sarılınca anladı.
Öfkeyle bağırıp çağırdı bir süre. On saniye kadar. Sonra "baygın vaziyette" kuliste bir koltuğa yığıldı. İki dakika sonra ise hepimizden çok gülüyordu.
Yanına gittim. "Adile Abla," dedim, "oyuna az kaldı, makyajını yaptırmayacak mısın?"
Bir kahkaha attı. "Aman Ülkü," dedi, "alıştım artık, böyle de oynarım."