Türk futbolcusunun duyguları her zaman ön plandadır. Türk hocalar oyuncunun bu yönünü iyi kullanır. Yabancı hocalar ise duygusallıktan çok profesyonel zihniyete önem verirler. Bu farklılık ülkeler arasında gözlenebilir. Örneğin Latin kökenli hocalar 'duygusal' yapıya önem verir. Avrupalı hocalar ise futbolculara, "Para kazanıyorlarsa işlerini doğru yapmak zorundalar" gözüyle bakar.
Örnek mi? Arda Turan bir röportajında hocası Simeone için, "Duygularımıza hitap ediyor. Hatta bana 'Bu maç senin maçın' dercesine göz kırpıyor. Takımı çok iyi gaza getiriyor.." demişti.
Aynı Arda, Milli Takım'ın Hidding döneminde yaşadığı başarısızlığı anlatırken şunları söylemişti: "Hidding büyük hoca. Ama duygularımıza hitap etmiyor. Futbol sadece futbol değil. Bazı maçlar duygular ön plana çıkarılarak kazanılır.. Hidding asla duygulara inanmadı.."
Galatasaray Dergisi'nde Tarık Ünlütürk, kaptanlar Selçuk ve Sabri ile dolu dolu bir röportaj yapmış. Röportajda bir konu dikkatimi çekti. "Duygusallık"la ilgili adeta itirafta bulunan Selçuk bakın ne diyor: "Dışarıdan görünmeyebilir ama futbolcular çok duygusal insanlardır. Buna ben de dahilim. İşin içine sevgi katmadan başarı gelmez.."
Tamam; Selçuk bir Türk oyuncu. Ben bu duygusallığı Drogba'da da gördüm. Stanford Brigde'deki maçta Drogba hayal alemindeydi. Asla maça "Profesyonel zihniyet"le konsantre olamadı. Aklı Chelase ile yaşadığı başarılardaydı, gözleri ise maç boyu tribünleri süzdü. "Futbolda duygusallığa yer yok" diyenlere katılmıyorum.. Selçuk'un sevgi olmadan başarı olmaz sözünü doğru buluyorum.