Korakor, dişe diş bir maç izledik… Ankaragücü, Fenerbahçe'nin bütün oyun düzenini bozan, müthiş bir direnç gösterdi. Rakibi sahasında karşıladı, temaslı oynadı, pas yaptırtmadı, enerjilerini hiç eksiltmeden kontrolü vermediler. Fenerbahçe'nin de mazeretleri var. Belki de sezonun en verimsiz-temposuz maçını oynadılar. Klasik tabirle, "Yürüyecek halleri" yoktu. O hep övdüğümüz ön taraf baskısından sonuç alamadıkları gibi dakikalar geçtikçe, topun arkasına geçip sonuca oynamayı tercih ettiler. İkinci yarıda Jesus, iki kenar orta sahasını (Lincoln- İrfan Can) merkeze doğru yaklaştırıp, oyunu kilitledi. Bu kez rakiplerinin silahıyla oynuyordu. Valencia-Batshuayi ikilisi önde top tutamadı, daha tempolu Rossi-Pedro da oyunun mücadele kısmına geçti. Buna rağmen maçı rakibe net gol pozisyonu vermeden, üç golün yanında iki de karşı karşıya pozisyondan yararlanamayarak bitirdi.
Maç yoğunluğu takımı çok yıpratmış, bu kadar düşük pas yüzdesiyle hiç oynamamışlardı. İkinci yarıdaki Jesus hamleleri de bu sıkıntının farkında olarak yapıldı. Skoru eline alıp, maçı kazanarak bitirmek ve haftanın kazançlısı olmak Fenerbahçe'ye nasip oldu. Maç eksiğiyle ikinci sıradalar, ligin gizli lideri durumundalar. Hafta içini maçsız geçirip, dinlenme ve iyileşme fırsatı da bulacaklar. Fenerbahçe defansının oyunu önde kabul etmesi, hemen her maçın devre arasında veya sonunda tartışılıyor. Bu riskin anahtarı takımın hücum presi. Buradaki sıkıntı Ömer Erdoğan'ın takımını daha görünür ve etkili yaptı. Bir gol atsalar rüzgârı arkalarına da alırlardı. Ama başka bir ayrıntı daha; 19 resmi maçta rakiplerinin 93 kez ofsayta düşmesi. Yani 'tehlikeli' denilen tarz tam bir tuzak haline gelmiş.