Üç kupa hedefinde yürürken, devamlı çıkışta kalmanın imkansızlığı ile tanıştı Fenerbahçe. İki atak, iki golle ilk yarının hesabını keserken G.Birliği, kazanmak için risk alan, sorumluluk üstlenen bir oyuncu grubu da görmedi karşısında.
Salih Uçan, "golden önceki son adres" konumunda yine farklılığını gösteriyor. Caner ve Kuyt da O'nun gayretine eşlik etmeye çalışıyorlardı.Ama erken gelen golle yenik duruma düşen kadronun tempoyu zorlayıp, ceza alanı içine çok adamla girme zorunluluğunda aksamalar vardı.
Meireles ve Baroni'nin susuz-sabunsuz oyunlarının üstüne eklenen, son dörtbeş maçtır devam eden Webo'suzluk var F.Bahçe adına. Ayağında top tutamayan, maçı şutsuz bitiren bir oyuncunun F.Bahçe'yi taşıması da mümkün değil. Aslında sorumluluk alması gereken, beklenti taşıyanların kaçak durumuna düşmesi de en azından önümüzdeki sezonun tartısı yapılırken, seçenekler arasında olması gereken zorunluluk. Galatasaray'ın Cuma günü "kolay" kazanmasının maç konsantrasyonunu traşladığı söylenebilir.
BEN YEMEDİM SEN YE
Lazio maçları, Ordu, Akhisar ve Eskişehir sınavlarından galibiyet çıkması, ikinci takımın performansında kupadan istenen skorun elde edilmesi, her şeyin ötesinde dört gün sonraki Benfica maçı, dünkü 90 dakikada sahadaki oyunculara "nasıl olsa" fikrini işlemişti. Bir duran top golü Gökhan Gönül üstüne yüksek top hamlesi, F.Bahçe'nin şampiyonluktaki rakibine "Ben yemedim, sen ye" ikramıdır. Sonuçta şampiyonluk gidecekse, bu mağlubiyet ile değil, daha önceki kayıplarla gidecek.
İkincisi sezonun en iyi ve en istikrarlı bu takımı, en iyilerinden (Emre, Sow) yoksunken bile, kayıbın karşısına "şanssızlık" yazabiliyor. İlk yarı bittiğinde galip olan rakibine "Şampiyon mu olacaksınız?" diye bağıran da olmadı bu maçta. Kazanmak için her şeylerini ortaya koyan iki ekibin saygı ile bakılacak mücadelesi vardı sahada.
Herkesin beklediği final Kadıköy'deki derbiydi. Bu yenilgi, puan farkı 4'e indiğinde "Bir beraberlik hakkımız var" diyen Kocaman'ın da hesabında yoktu. Hesap artık zirve için değil, ligin büyüğü için yapılır.