Türkiye'nin en iyi haber sitesi
FERHAT ÜNLÜ

Bir milli güvenlik meselesi olarak göç

Anadolu, tarih boyunca; 20. Yüzyıl'ın ilk çeyreğinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti de geçtiğimiz asır boyunca yoğun göç aldı. Ülkemiz, 20. Yüzyıl'da üç büyük göç dalgasını göğüsledi. 19. yüzyılın sonunda başlayıp, 20. Yüzyıl'ın başında devam eden Balkan göçleri var.

Aradan epey zaman geçtikten sonra 1990'da Birinci Körfez Savaşı ve 2003'te de İkinci Körfez Savaşı ile başlayan ikinci dalga var. Ve nihayet 2011'de Suriye İç Savaşı'nın patlak vermesiyle başlayan üçüncü ve büyük göç dalgası söz konusu. Bu son dalga ile limit dolmuş vaziyette.

Anadolu, kadim zamanlardan beri göçmene sığınak olmuş. İlk göçler, tarih öncesi başlamış, ama şimdi ayrıntıya girmeyelim. (Ayrıntılar için bkz: https://www.sabah.com.tr/yazarlar/pazar/ferhat-unlu/2019/10/20/gocmenin-siginagi-anadolu)

Esasında Türklerin Anadolu'ya gelişi başlı başına bir göç, teşbihte hata olmaz, hicret. Bu göçler, Selçuklu ve Osmanlı'nın kurulması ile Bizans'ın yıkılması gibi önemli politik sonuçlara yol açmış.

Anadolu tarih boyunca göç almış, ama öte yandan tehcir de olmuş. 24 Nisan 1915 tarihinde Taşnak ve Hınçak Ermeni terör örgütlerinin faaliyetlerine karşı Osmanlı devletinin yayınladığı genelgeyle 2 bin 345 kişi tutuklanmış. Sonra tehcir yaşanmış. 6-7 Eylül 1955'te İstanbul'da Rum azınlığa yönelik pogrom (etnik nedenlerle bir topluluğa yönelik şiddet ve sürgün hareketi) olmuş. Yani Anadolu; nüfusu, etnik terör gibi sebeplerle taşıyamayacak hale geldiğinde bünyesel olarak dışarı atmış.

Şu anda Türkiye'de enflasyon ve hayat pahalılığı haricinde en çok konuşulan konu, göçmen meselesi. Bu tartışmayı; bilinçli, provokatif biçimde tırmandıranlar da var. Zafer Partisi'nin Genel Başkanı Ümit Özdağ gibi… Özdağ, buradan bir siyasi muhalefet zemini oluşturup 2023 seçimlerinin sonuçlarını etkilemek istiyor. Kendi başına etkileyecek siyasi güce sahip değil, ama yaptıklarıyla daha çok Millet İttifakı'nın bileşenlerini kendi çizgisine çekmek istiyor.

Bu konuyu gündeme getirerek oy potansiyelinin çok üzerinde bir etki yarattığını gördüğü için de devam ediyor. Sonuç olarak göçmen meselesini; ayrıştırıcı, marjinal söylemlerle ve devlete olan güveni sarsıcı biçimde gündeme getiren Özdağ ve muadillerinin elinden almak gerekiyor.

GÖÇÜN KRİMİNOLOJİK BOYUTU

Toplumun kahir ekseriyetinde özellikle suça bulaşan göçmenlerle ilgili bir rahatsızlık söz konusu. Afgan ve Suriyeli kimi göçmenlerden kriminal olaylara bulaşanlar ve toplum huzurunu bozanlar oluyor. Misafir olmanın adabına uymayan bu kişilerle ilgili tespitler doğrultusunda sınır dışı etme, yargılama sonucu cezalandırma gibi işlemler yapılıyor. Bu yüzden eğer kriminal vakalar olmasa göçmen sorunu bu kadar göze çarpmaz dersek yanlış olmaz. Misal, İstanbul yoğun bir Afrikalı göçüyle karşı karşıya olduğu halde kimse siyahileri konuşmuyor. Onlar suça bulaşmadıkları için konuşulmuyorlar. Zaten siyahiler, Carl Gustav Jung'un teorileri hesaba katılırsa, ırksal bilinçdışında mültecilik olgusunu geçmişten günümüze taşıdığı için gittiği yerde huzursuzluk yaratmamaya özen gösteriyorlar. Vaktiyle Afrika'dan dünyanın dört bir tarafına yayılmışlar, köleleştirilmişler, sonra özgürlüklerine kavuşmuşlar.

Şu anda kimse onları konuşmuyor. Demek ki burada barınabilmek için Türk milletinin tepkisini çekecek işlere bulaşmamak elzem. Ancak göçmen meselesi sadece kriminal boyuta endeksli değil elbette. Milletin hatırı sayılır bir kesimi, enflasyonla birlikte göçmen sorununa daha fazla odaklanmaya başladı. Hatta zaman zaman artan ev, özellikle de kira fiyatlarının bir numaralı sorumlusu olarak göçmenler görülüyor.

DEVLETİN DÜZENSİZ GÖÇLE MÜCADELESİ

Bütün bunlar; göç meselesinin milletimizle göçmenler arasındaki toplumsal boyutu. Göçmen meselesinin bir de devletle ilgili boyutu var. Devlette bu işten sorumlu kurum, Düzensiz Göçle Mücadele Dairesi. 15 Temmuz 2018'de Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile kurulan bu daire, İçişleri Bakanlığı'na bağlı olarak faaliyet gösteriyor. Verilere göre dairenin kurulmasından önce 1 Aralık 2016'da Türkiye'deki Suriyeli mülteci sayısı 3,2 milyona olarak geçiyordu.

İçişleri Bakan Yardımcısı İsmail Çataklı'nın kamuoyuyla yeni paylaştığı verilere göre şu anda Suriyeli sığınmacı sayısı 3 milyon 762 bin 686. Resmi rakamlara göre ülkemizde şu anda toplam 5 milyon 500 bin 690 yabancı var. Ancak bunların tamamı sığınmacı değil. Antalya'da yerleşik İngiliz, Alman ve Ruslar, eğitim alan polisler ve öğrenciler gibi yabancılar da bu rakama dâhil.

Toparlarsak… Göçlerin artışında iç savaşların yanı sıra küreselleşmenin rolünü de yadsıyamayız. Türkiye de stratejik konumundan ötürü küreselleşmeyle göç alma sürecinden en çok etkilenen ülkelerden biri oldu.

Bir diğer önemli veri şu: Türk Silahlı Kuvvetleri'nin kontrolündeki İdlib, Zeytin Dalı, Fırat Kalkanı ve Barış Pınarı bölgelerinde toplam 6 milyon, sınırın İran tarafında da 2 milyon olmak üzere toplam 8 milyon göçmenin stabil halde tutuluyor. Yani bıraksanız büyük bir akın olacak. Türkiye, Suriye'deki bu alanlara askeri harekât düzenlemeseydi, sınır ötesindeki ve sınırlarımızın içindeki göçmenlere yerlerine yerleştirmek imkânsız olurdu.

2023'e giderken göçmen meselesini daha fazla konuşuyor olacağız. Bu yüzden göçmen meselesini; konuyu sürekli provoke edip, Türk milletinin hassas noktalarını kaşıyarak 'pogrom provası' yapanların elinden almak gerekiyor.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA