Yaşadığımız çağın en sıradışı sürecinin sonunda bizleri nelerin beklediğine dair pek çok insanın kafasının tam net olmamasından dolayı endişeli olduğunu biliyorum. Bugün itibarıyla kontrollü normalleşme yolunda ilk adımlar atılırken, öngörülebilir bir süre sonra artık daha normal günlere de adım atacağız muhakkak. Ama bu normalin, korona öncesi hayatlarımızdan daha farklı olacağı kesin. Başta sağlık olmak üzere sosyal yaşantımızda ve elbette ekonomik anlamda önceliğimiz hep tedbirli olmak ve pek çok yenilikler olacak. Yaşımız, sosyal konumumuz ne olursa olsun istisnasız olarak hepimizin yapması gereken de bu yeni düzene eksiksiz uyum sağlamak olmalı. Buraya kadar size insanları bekleyen yeni yaşamı, yeni dünya düzenini anlattım ama bir de devletleri, milletleri, toplumları ve uluslararası ilişkileri bekleyen yeni bir düzen de var elbette. 10 gün önceki iki yazımda sizlerle yeni düzende nelerin olabileceğini paylaşmıştım. Bugünü ve yarını irdelerken dünden referans almanın da zorunlu ve daha sağlıklı sonuçlar vereceğini bilerek yorum yapmakta fayda var.
Son bin yılda dünyadaki salgınlara, salgın sürecine ve sonrasında yeni dünya düzeninde neler olup bittiğine baktığınızda; korona sonrası günlere yönelik hem dünya hem Türkiye için umutsuzluk değil, tam tersine umutlu olmak gerektiğini görüyorsunuz. 1300'lerde, 1600'lerde ve 1800'lerde yaşanan salgınlar sonrasında hep aynı şeyler olmuş. Kısa süren kaotik bir dönem. Ardından toplumun bu döneme uyum sağladığı bir dönem. Tüm dünya ülkeleri için yeni ekonomik modellerin görülmesi. Yeni ekonomik araçların devreye girmesi ve genel anlamda bir medeniyet sıçraması.
Salgın süreçlerinde belli bir nüfus kaybediliyor, ardından nüfus artışları yaşanıyor ve doğal olarak nüfus gençleşiyor. Salgın sürecinde sosyal hayatta, ekonomide gerileme oluyor ama insanlık bu açığı kapatmak için ve hayatına giren yeni araçlar vasıtasıyla toplum olarak daha çabuk ilerliyor.
Bugünden ve kendimizden örnek verecek olursak; karantina süreci bize dijitalleşmeyi kazandırdı. Elbette dijital yaşam belli oranda hayatımızdaydı ama hiç bu kadar odağında olmamıştı. Kitaplarda yazılan ve 40-50 yıl sonrasını işaret eden dijitalleşme pandemi ve karantina ile bu sürecin yarım yüz yıl öne çekilmesine sebep oldu. Bu da medeniyet sıçraması kavramının ilk adımı olarak görülüyor. Şimdi diyeceksiniz ki; dijitalleşmenin bu kadar artmasıyla işsizlik çoğalacak, bu da sosyal sorunları beraberinde getirecek. Uzmanlar bu konuda farklı düşünüyor; evet dijital yaşam insan gücüne daha az ihtiyaç duyulmasını doğuracak ama dijitalleşme ile maliyet avantajı sağlayan devletler ekonomik anlamda artıları, insanlara yansıtacak. Evlerde çalışma, part time iş vs. Bunun da sonucu; sosyal devletin gelişmesi olarak yorumlanıyor.
Dünya tarihindeki salgınlardan sonra yaşananlar, bugünkü sürece de ışık tutuyor ve biz bütün bunları tarihten aldığımız referansla söylüyoruz. Yani; Türkiye ile ilgili karamsar ve zorlama senaryo çizmeye çalışanları tarih tekzip ediyor. Bu kadar basit.