Salı günleri Ankara ve partilerin Meclis grup toplantıları, gazeteciler açısından hayli verimli bir haber ve izlenim kaynağıdır. Partilerin Anadolu'daki teşkilatlarından gelenlerle de hayli kalabalık olur salı günleri Meclis. Ama itiraf edeyim çok uzun zamandır ilk kez bu kadar kalabalık idi. Özellikle AK Parti grup toplantısının yapıldığı salona sığmayıp dışarıya taşan partililer bile vardı. Salonda canlı izlediğimiz için yerinde gözlemleme fırsatımız da olduğundan, partililerin coşkusu da her zamankinden fazlaydı. Dikkatimizi çeken bu ayrıntıyla ilgili gelenlerle sohbet edince sebebi ortaya çıktı; Başkan Erdoğan'ın geçen hafta Washington'da Trump ile yaptığı zirvede elde edilen başarıdan dolayı bizzat Ankara'ya gelerek coşkularını göstermek istemişler.
Haftalardır kriz eşiğine gelindiği yönündeki ilişkilerin hiç de o noktada olmadığının görülmesi, tam tersine var olan sorunların aşılması yönündeki samimi gayret ve pozitif yaklaşımın ortaya çıkması ve ekonomide 100 milyar dolarlık ortak ticaret hacmi hedefinin altının çizilmesi, geçen haftaki zirvenin somut kazanımlarından bir kaçıydı. Başkan Erdoğan da dünkü konuşmasında; hem bu sonuçları hatırlattı hem Trump'ın "İki ülke arasındaki ilişkinin belirli bir seviyenin altına inmemesi için gayret sarfettiğinin" altını çizdi. Nitekim; hem hali hazırda devam eden azil süreci hem de 2020'de yapılacak ABD seçimleri ile ilgili süreç devam ederken, Trump'ın "temkinli" olmasını anladığını da belirtti.
Yazımızı bitirirken dünkü Ankara'nın hiç de hoş olmayan üslubun muhatabına değinmeden ve birkaç soru sormadan geçmek istemedim. CHP grup toplantısında partililerine yaptığı konuşmada Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu'nun hem Türkiye'nin haklı tüm meseleleri ile ilgili görüşleri hem de bizzat Başkan Erdoğan'a yönelik sözleri, bu seviyedeki bir politikacıya hiç de yakışmadı. Bu Meclis çatısı altındaki en büyük ikinci partinin lideri olarak "Türkiye'de hiç kimsenin can ve mal güvenliği yok" diyerek kime hizmet ediyorsunuz? 15 Temmuz gecesi 251 insanımızı şehit eden, 2 binden fazla insanımızın gazi olmasına sebep olan darbe kalkışmasını gerçekleştiren FETÖ ile mücadeleye bırakın destek olmayı, iktidarın mücadelesini eleştirmeniz hangi milli duyguya dayanıyor? 17 yıldır açık ara her seçimde tek başına iktidar olacak oyu almış AK Parti'ye oy veren seçmene "Eğer bir daha bu partiye oy verirseniz iki elim mahşerde de yakanızda olacak" demek, demokrasi anlayışınızın hangi boyutuna uyuyor? Ülkelerindeki iç savaştan kaçıp bize sığınan mültecilerin kapı dışarı edilmesine yönelik çağrılarınız hangi insani kritere uyuyor? Başkan Erdoğan'ın şahsına yönelik hakaretleriniz hangi siyasi nezaket içinde değerlendirilebilir? Bu sorulara cevabınız var mıdır?