Zaafları kaşımak yerine erdemleri çoğaltmak varken neden tam tersi tercih edilir? Peki bardağın dolu tarafından bakmayı bırakın, olmayan boş taraflarını konuşmak niye? Başkan Erdoğan'ın son ABD gezisi ve Trump ile gerçekleştirdiği zirveden çıkan sonuçları günlerdir konuşanlara, yorumlayanlara ve yazanlara bakınız. Sadece Türk medyasına da değil, dış basına da bakınız. Şu kadarını söyleyeyim; yabancı basın bile ilk kez; içerideki yorumculardan daha insaflı. Amerika'nın, Almanya'nın, İngiltere'nin önde gelen basın kuruluşları; zirveyle ilgili yorumlarında Erdoğan'ın daha "kazançlı" olduğunu yazıp, iki liderle ilgili yaptıkları kıyaslamada Erdoğan'ın liderliğini açık ara öne çıkarmış satır aralarında; Trump'a kızgınlıklarının mesajını da vermişler: Senatörlerle buluşma ve canlı yayında interaktif bir soru-cevap ortamını hazırladığı için Trump'a kızan yorumcular; "Erdoğan'a kendi pozisyonunu anlatması için böyle bir fırsat verilmesinden" dolayı duydukları rahatsızlığı cömertçe ifade etmişler!
En büyük kavganın yaşanacağı düşünülen S-400 meselesinde bile; Türkiye'nin en baştan bu yana savunduğu teklife yaklaşılması da ters köşe değil de nedir? S-400 ve F-35 konularının çözümüne ilişkin Cumhurbaşkanı Sözcüsü İbrahim Kalın ile ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Robert C. O'Brien arasında bir çalışma grubu kurulması ve bu çalışmanın NATO koordinatörlüğünde bile değil, ikili düzeyde yürütüleceğini düşünürsek; gelin siz düşünün birileri için bu hayal kırıklığının boyutunu! Türkiye'nin Suriye konusunda ve savunma sistemi alımlarıyla ilgili ABD ve Rusya arasında kalacağı ve zorlanacağı beklentileri bugüne kadar püskürtülmek bir yana; Başkan Erdoğan'ın usta diplomasisi ve engin devlet tecrübesiyle çok mükemmel yönetildi. Nitekim; ABD Başkanı ile zirveden sadece 15 gün önce Soçi'de Putin ile başarılı bir zirve gerçekleştiren Erdoğan, telefon diplomasisini etkin bir şekilde yürütmenin yanı sıra, Ocak ayının ilk yarısında Putin'i Ankara'da ağırlamaya hazırlanıyor.
Bütün bunları yazarken "hiç mi olumsuz ya da aksayan bir şey yok" diyenlere de yazımın başındaki sözü hatırlatmak isterim. Elbette bardağın boş bir yanı da var. Ama; büyük çoğunluğu dolu olan bir bardağın neden bu tarafını konuşmak ve geliştirmek dururken diğerini tercih edersiniz. Hem; diplomaside yüzde yüz bir tarafın kazanması veya sorunların hepsinin çözümü diye bir kural bugüne kadar gerçekleşmedi. Önemli olan, pürüzlerin giderilmesi, ayrılıkların düzeltilmesi için tarafların birbirini dinleyip anlamaya çalışması ve iyi niyet beyanı ile pozitif olup olmamasıdır. Sonuç illa ki alınacak ve süreç sakin ama kararlı bir şekilde akılla yürütülecektir.
Son söz; MHP Genel Başkan Yardımcısı İzzet Ulvi Yönter'in zirveyle ilgili yaptığı değerlendirmeyle gelsin: "600 yıldır hakim olduğumuz bölgede inanç ve gönül köprüleri kurduk. Ve burada bize rağmen bir projenin yürümeyeceği görülmüştür. Sayın Cumhurbaşkanı muazzam bir başarı ile görüşmeyi gerçekleştirmiştir. Başarı, ABD'yi yenmek ve alt etmek değildir. Gerçek başarı, Türkiye'nin hakkını, hukukunu, egemenlik çıkarını ve bekasını korkusuzca savunmaktır. Ve, bu tam da böyle olmuştur."