Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ŞEBNEM BURSALI

Zırvalara ‘Dur’ diyen zirve

En kısa süreli ziyaret ama en uzun süren görüşme olarak da tarihe geçti Başkan Erdoğan'ın son ABD seyahati ve Trump ile gerçekleşen zirve. Aynı ziyaret için "tarihi, kritik, hayati" gibi pek çok tanımlama daha yapabiliriz ama bana göre her yönüyle beklenenin çok üzerinde pozitif sonuçlarla tamamlanan bir ziyaret oldu. Konu başlıklarının hem kapsam hem adet olarak çok yüklü olması bir yana, her konuda tam mutabakatla sonuçlanmasını beklemek diplomasinin olurlarına da uymaz ve aynı zamanda gereğinden çok iyimserliğe girer.
Erdoğan- Trump zirvesi ve heyetler arası görüşmelerin Türkiye açısından kazanımlarını ele alırken, "eksi"den başlayan bir ivmenin olduğu gerçeğini de unutmamamız gerekiyor. Suriye konusunda eksik ya da hiç tutulmayan sözlerden başlayarak, Temsilciler Meclisi'nde kabul edilen sözde Ermeni tasarısı ve yaptırımlar yasa tasarısı, diplomatik hiçbir nezakete uymayan mektup densizliği, FETÖ elebaşının iadesi, terör örgütü YPG'nin elebaşı ile telefon görüşmesi ve daveti, S-400 ve F-35 meselesine kadar başlıkları hatırlayacak olur isek; neden "eksi"den başlandığını da daha kolay anlayabiliriz.
Her neyse, dünü dünde bırakıp, bugüne ve yarına bakmak daha doğru olacaktır.
ABD Başkanı Trump'ın "Erdoğan'ın büyük bir fanıyım" sözleriyle başlayan iltifatkar üslubu ve Amerikan müesses nizamının tersine yapıcı tutumu, zirve sonrasındaki ortak basın toplantısında cömertçe sergilendi hepimizin gözleri önünde. Teknik sebeplerden ötürü benim bulunamadığım ve bu tarihi toplantıyı bizatihi yerinde izleyemediğim için gerçekten eksikliğini hissettiğim zirveden çıkanlar nedir sorusunun cevabı çok açıktır:
FETÖ- YPG terör örgütleri ile sözde soykırım tasarısı gibi konularda ABD'nin iki yüzlü siyaseti, bizzat bütün kameralar aracılığıyla tüm dünyanın gözleri önünde bir kez daha ilan ve teşhir edildi. S-400 konusunda geri adım atmadığımızı bir kez daha güçlü şekilde vurguladık. NATO'nun en büyük ikinci ordusuna sahip ülke olarak ve üzerinde bulunduğumuz coğrafyadan kaynaklı kendimizi savunma mecburiyetimizin bir kez daha altını çizdik.
Nezaketsiz mektup, muhatabına iade edildi uygun bir dille! İki ülke arasındaki ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi ve hedeflenen 100 milyar dolarlık ticaret hacminin her iki lider tarafından tekraren teyidinin önemini de atlamamak gerekiyor.
Oval Ofis'te, Türkiye'ye düşmanlıklarını her tür iftira ve zorlukla ilan etmekte beis görmeyen Cumhuriyetçi senatörlerle yapılan toplantının, kameralar önünde gerçekleşmesi ve Türkiye'nin haklılığının bizzat Başkan Erdoğan tarafından canlı yayında dünyaya ilan edilmesinin bize kazandırdıklarını satırlara sığdırmak gerçekten zor. Bu ortamı bizzat sağlayan Trump, aslında Türkiye ile birlikte kendi elini de güçlendirmeyi hedefledi.
Türkiye'nin haklılığıyla ilgili baştan beri ABD müesses nizamından farklı olarak tavır takınan ancak, iç politika dengelerine takılan Trump, Erdoğan'ın ağzından canlı yayında ilan edilen tezlerin dünyaya mal olmasıyla kendisi gibi düşünmeyenlere "Bundan sonra da siz düşünün" demek istedi. İşte bu sonucun alınmasından korkan malum çevreler ve onların Türkiye'deki işbirlikçilerinin bu zirvenin gerçekleşmemesi, Başkan Erdoğan'ın ABD'ye gitmemesi gerektiğini savunanların neden bunu istemediğinin gerekçesi de budur. Haklı olmak en güçlü silahtır.
Buna bir de kararlı ve güçlü liderliği eklerseniz; bunun önünde durabilecek bir Allah'ın kulu yoktur.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA