Yüreği parçalanmışçasına derin bir "ah!" çeker, hemen ardından da "Allah'a şükür" yani "elhamdülillah" dermiş.
Âdet mi desek huy mu bilmem, ama her dalıp gittiğinde bunu terennüm edermiş.
Kimsecikler de "Nedir bunun hikmeti?" diye sormaya cesaret edemezmiş.
Fakat en sonunda birisi sormuş. Ne cevap vermiş biliyor musunuz?
Kim mi?
Ömer bin Abdülaziz... Emevi halifelerinin sekizincisiydi. Lakin seleflerine hiç mi hiç benzemezdi. Bundan sebep "5. Raşid Halife" tesmiye edilmişti. Şandan şatafattan uzak, halk içinde Hak'la beraber, züht ve takva sahibi büyük bir zattı.
Ezilenlerin hakkını hukukunu öyle korudu, sosyal adaleti öyle sağladı ki iki buçuk senelik halifelik döneminde zekât verilecek yoksul kalmadı. Ehl-i Beyt'e ihtimam göstermeyi de ihmal etmedi. Hazreti Ali'yi tahkir ve hakaret iğrençliğine son verdi. Fedek arazilerini ve Ehl-i Beyt'in el koyulmuş mülklerini iade etti. Soy sop ayrımcılığına da göz açtırmadı. Hâliyle Emevilerin üst tabakası çok rahatsız oldu ve zehirleyerek onu öldürdüler.
***
İmdi gelelim,
Ömer bin Abdülaziz'in mezkûr soruya verdiği cevaba. Fakat
Şemseddin Yeşil hazretlerinden aktaralım feyizli olsun:
"Ömer bin Abdülaziz, ne büyük adam... Gözleri yaşlı, 'ah!' dermiş, sonra da 'elhamdülillah' dermiş. Cesaret edememişler ama bir gün biri sormuş. Demiş 'Efendim, siz bazen dalar, hatta ekseriyetle dalar, bir 'ah' dersiniz, ondan sonra 'elhamdülillah' dersiniz... Ömer bin Abdülaziz, 'Evladı Resul'e, Hazreti Fatıma'nın ciğerparelerine yapılan mezalim gözümün önüne gelir ah derim, elhamdülillah deyişimin sebebi de şudur: Ya Rabbi ben o asırda bulunsaydım, dünyanın bir köşesinde olsaydım, onlara da o mezalimin yapıldığını duysaydım, o dünyanın bir köşesinden oraya yetişemeseydim, ben yarın huzuru ilahide Peygamber'in yanına çıkamazdım. 'Benim evladıma bu işler yapılırken sen dünyada idin, niye koşmadın?' diye itap (paylama) altında kalırım zannıyla çıkamazdım huzur-u Muhammediye..."
(..............)
Gazze baştan sona
Kerbela olmuş. Ve biz bu asırda yaşıyoruz. "Elhamdülillah" diyecek hâlimiz yok. Bize sadece "Ah" demek kaldı.
Bir yol göster ya Rabbi, bu çaresizlik dayanılır gibi değil.
***
Gazzeli o çocuğun "Ya Rab" yakarışı, enkazın altından uzanan o minik el, oğullarının parçalanmış gövdesini toplayan babalar, katledilmiş bebeklerine sımsıkı sarılan anneler, kız çocuklarının o yürek yakan çığlıkları bir an olsun yakamı bırakmıyor.
Gerçekten de o şiirdeki gibi yaşamak bir suç gibi kaldı üzerimde.
Şemseddin Yeşil merhum, 1968'deki söz konusu sohbetinde, "Ah" çekmeye aşkın bir yorum getirerek, "Avam-ı nasta (halk arasında) Hakk'ın ismi Allah'tır; sadikinde (doğru sözlülerde) Hakk'ın ismi 'Eyvah'tır, aşıkînde ise Hakk'ın ismi 'Ah'tır..." demişti.
Gazze'deki mazlumlar sana nasıl bir aşkla iman etmişler ya Rabbelâlemin...
Kefenlere sardıkları bebeklerini "Ah" dercesine gökyüzüne kaldırıp çocuklarının şehadetini "Elhamdülillah" diyerek karşılıyorlar.