Geleneksel Müslümanlıkta kıyametin yaklaştığının göstergesi olarak adaletsizliğin ve zulmün tüm yeryüzünü kapladığı dönemde "mehdi" beklentisi söz konusu edilir.
Gerçi benim tanıdığım mehdiler durduk yere, yani hiç "beklentisiz" zuhur etmişlerdi.
Daha evvel anlatmıştım; 80'li yılların başında mehdi olduğunu söyleyerek çevresine zarar vermeye başlayan bir tanıdığımı birkaç arkadaşla zor zaptedip ruh ve sinir hastalıkları hastanesine kaldırmıştık. Doktor gelir gelmez, "Hanginiz mehdi?" diye sormuştu. Ben de "Belli olmuyor mu?" demiştim. "Ne bileyim kardeşim" karşılığını vermişti doktor, "Buraya günde kaç mehdi geliyor, haberiniz var mı?"
Kuvvetle muhtemel, mehdi rezervimiz, 43 yıl öncesine göre çok daha fazladır.
Milyarlarca insanın gözü önünde Gazze'de çocukların paramparça edildiği dünyaya tahammülü kalmayan küçük oğlum gözü yaşlı, "Kıyamet kopsun artık baba!" diye feryat edince, bizim evin "mehdi inanç ve kültüründen" yeterince nasibini almadığını fark ettim.
Zira mezkûr kültüre göre kıyametten önce mehdi zuhur edip zulme son verecek, belirli dönem ferahlık yaşandıktan sonra kıyamet kopacaktı.
***
Tarih boyunca mehdi beklenmiştir. Her mehdilik iddiasında bulunan da üşütük veya boş beleş değildir. Hatta içlerinde antiemperyalist kahramanlar bile vardır.
Sudan'da 1882'de İngiliz mandasına direnerek adını duyuran
Muhammed Ahmet mesela. Girdiği tüm çatışmaları kazanarak öyle kahramanlaştı ki halk onu bir kurtarıcı olarak görmeye başlamıştı. O da
Sudan'ı ve İslam dünyasını kurtarma iddiasıyla mehdiliğini ilan etmişti.
Destekçileri bütünüyle tarikatçı çevrelerden değildi.
Cemaleddin Efgani ve talebesi
Muhammed Abduh bile
Mısır ve Sudan'ı İngiliz işgalinden kurtaracak yegâne hareket olarak görüp destek vermişlerdi.
Hülasa, Sudan Mehdisi uzun ömürlü olmasa da bağımsız devlet kurmayı başarmıştı.
***
Sünniler mehdiyi, Şiiler "kayıp imam" tesmiye ettikleri on ikinci imamı bekliyorlar.
Hıristiyanlar ve Yahudiler ise Mesih'i.
"
Hıristiyan Siyonistler" olarak tanımlanan
Evanjelikler de mesihi beklerler. Bunların tam olarak derdi ne anlamak mümkün değil. Dünyadaki çürümenin, adaletsizliğin, zulmün kökeni kendileri zaten.
Bütün bunların yanı sıra bir de
Godot'yu bekleyenler var malumunuz.
Benim böyle beklentilerim hiç olmadı.
Genç olsaydım veya vuslata ermemiş olsaydım
Necip Fazıl'ın o şiirindeki gibi "Ne hasta bekler sabahı / Ne taze ölüyü mezar. / Ne de şeytan, bir günahı, / Seni beklediğim kadar" mısralarını terennüm ederek beklerdim.
Şimdi sadece bir duam var:
"Ya Rabbi" diye inleyen o Gazzeli çocuğun duasını kabul eyle Allah'ım.
Bir de, Ali Şeriati'nin duasındaki gibi halkımıza ilim, dindarlarımıza din, müminlerimize aydınlık, aydınlarımıza iman, kadınlarımıza bilinç, erkeklerimize şeref, yaşlılarımıza bilgi, gençlerimize asalet, muhafazakârlarımıza hareket, suskunlarımıza feryat, sanatçılarımıza dert, araştırmacılarımıza hedef, bencillerimize insaf, mezheplerimize vahdet, tüm milletimize de içtenlik ve özveri ver.