Şule Gürbüz'ün "Kıyamet Emeklisi" adlı müthiş romanının ardından Zülfü Livaneli'nin en son romanı "Kaplanın Sırtında"sını okuyup da "roman zevkime" eziyet edecek değildim.
Haliyle dönüp bakmadım.
Ne ki, Aydınlık'tan Utku Reyhan'ın "Kaplanın Sırtında" hakkındaki dünkü yazısını okudum.
Hayır, söz konusu romanı merak ettiğim için değil, "Livaneli'nin bira içen halife sevgisi" diye son derece dikkat çekici başlık seçtiği için okudum. Zaten mezkûr serlevhadan hareketle roman "değerlendirmesi" olduğunu saptayamazdım.
Utku Reyhan, "Romanın amacı" ara başlığı altında "Kaplanın Sırtında"nın "amacını" ve "mesajını" ele almış.
Başkalarını bilmem ama ben romanda amaç aramam. Dahasını isterseniz, romanın amaçsızını severim.
***
Ömer Zülfü Livaneli'nin romanının "amacı" da oldukça acayipmiş!
Utku Reyhan'ın demesine göre, İttihatçılara ve "1908 devrimine" düşmanlık yapıyormuş; "bilinçli bir çabayla" Batı'yı kutsarken, Doğu'yu yani kendi halkını aşağılıyormuş; bütün bunları da "Abdülhamid güzellemesi" üzerinden gerçekleştiriyormuş.
Bir vakitler "karşı devrim" lakırdıları eden Livaneli'nin "Abdülhamid "güzellemesi" de ne ola?
Ahmet Altan'ın "Kılıç Yarası Gibi" veya "İsyan Günlerinde Aşk" romanlarında olduğu gibi bir şey mi? Sultan Abdülhamid'i "bilinçli çabayla" mahkûm etmeyip mizacına, insani özelliklerine değinmişti hani?
Anlaşılan o ki çok daha fazla...
Utku Reyhan'a kulak verelim: "Livaneli (...) sırf Batılı rafine zevkleri olduğu için Abdülhamid'e sempati duyuyor. İçki içen, opera dinleyen, Batı ilmine meraklı bir Padişah... Livaneli, oğluna bira içirmeyi düşünen, gençliğinde yaptığı Paris-Londra gezilerini ballandıra ballandıra anlatan, 33 yıllık saltanatında bütün çabasının ülkeyi Batı'ya benzetmek olduğunu gururla anlatan bu Halife/ Padişah ile bütünleşiyor..."
Peki, "derdi" ne, neden "bütünleşiyor" Padişah'la?
Çünkü...
Abdülhamid'in yüzünü Batı'ya döndüğüne inanıyor! İnanmakla da kalmıyor, Utku Reyhan'ın kavline göre, "AK Parti çevresine, 'Madem Abdülhamidçisiniz, o halde niye Batı'yla kavga ediyorsunuz?' diyor..."
Yani?
Livaneli söz konusu romanıyla, "Türkiye'ye Batı'nın zincirlerini kırmaya başladığı bugünlerde, yeniden kendisini yutmak, esir etmek isteyen Atlantik istikametini" gösteriyormuş.
***
Utku Reyhan arkadaşımız hiç endişe etmesin. Böylesi bir Abdülhamid'in kimse peşinden gitmez.
Halife veya padişah içki içiyor diye nasıl ki kimse içki içmez, istikametini değiştirdi diye de kimsecikler istikametini değiştirmez. Hele ki o istikamet bizi yutmaya, esir etmeye çalışan istikametse, asla!
Abdülhamid'e de yüzünü Batı'ya döndüğü için değil, tam aksine, en zor koşullarda 33 yıl Batı'ya direndiğine inandıkları için meftunlar.
Diyeceksiniz ki "tarihi gerçeklere" aykırı bu.
Teferruatta beyhude boğulmaya gerek yok; ölçü /mizan önemli.
Kaldı ki biz daha "Hangi Atatürk?" sorusunu vuzuha kavuşturup da, Atatürk'ü Can'cıklardan bile kurtarabilmiş değiliz. "Hangi Abdülhamid?" sorusuyla nasıl başa çıkalım?!
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz