Sezgin Baran Korkmaz adlı "işveren" kimdir diye şöyle bir araştırayım dedim, şaştım kaldım.
O derece "değişik" bir insan evladı ki hayatım boyunca böylesini ne gördüm ne duydum.
Aziz Nesin, "Tek ayak üstünde seksen yalan kıvırır. Uykusunda şeytan aldatmaya gelse, şeytanın ırzına geçip, 'Gözünün yaşını sil!' diye donunu da eline verir..." şeklinde anlattığı Zübükzâde İbraam Bey bunun yanında "amatör" kalır.
Hayır, abartmıyorum!..
Ayakkabı boyacılığından başlayıp 5 bin kişiye dolgun maaş verebilecek bir "işveren" düzeyine nasıl ulaştığını anlattığı "başarı öyküsünde", dönüm noktası mesabesinde dile getirdiği öyle bir "pazarlama tekniği" var ki, aklınız durur.
Açın kulacığınızı da "su arıtma /su yumuşatma cihazını" nasıl pazarladığını kendisinden dinleyin:
"Bu, suyu yumuşatma cihazı ya, dedim, biz bunu yakıt tasarruf cihazı diye satacağız, dedim, traktörlere, köylere... Ama, dedim, bizim çiftçileri inandırmamız için bir şeyler yapmamız lazım... Traktör bayiine girdik. Dedik, 'Abi biz köylere gidiyoruz, bu ürünü tanıtacağız ama giderken sizin broşürlerinizi de dağıtmamızı ister misiniz?' Onlar da bize broşür verdiler, bu yeni gelen traktörlerin broşürleri. 'Onları da alın, dağıtın' dediler. Biz Gebze'nin köylerinden başladık. Ben hemen gittim köy muhtarına, dedim, 'Test etmek için geldik.' İlk ürünü pazarlamaya başladık, bir baktım herkes traktörünü getiriyor... Biz 1 liralık ürünü 72 TL'ye satmaya başladık..."
İmdi, diyeceksiniz ki, bunun nesi "pazarlama tekniği", bu düpedüz adi bir dolandırıcılık, pis bir üçkâğıtçılık!..
Öyle, öyle de, dikkat isterim: Sezgin Baran Korkmaz'ı "itibarsızlaştırmak" isteyen birinin iftirası veya ifşası değil bu! Bizzat kendisi anlatıyor, hem de gururla!
Demem o ki "üçkâğıtçılıktan" öte bir şey bu!
Pardon, "yüzsüzlük" mü dediniz?
Bence ondan da öte bir şey!
Milyar dolarlık holding sahibi, takım elbiseli, kravatlı bir "işverenin", gariban çiftçileri nasıl "dolandırdığını" büyük bir başarı hikâyesi olarak dillendirmesini hülasa edecek bir ifade bulmak gerçekten zor.
Ben de naçar bu nedenle "pazarlama tekniği" dedim zaten.
Yalanla malul bu "tekniği" sadece çiftçilerin üzerinde denemekle yetinmemiş tabii. Mahut "tekniği" geliştirerek her alanda uygulamaya çalışmış.
Bazı aksilikler de yaşamamış değil.
Mesela, bundan 5-6 yıl önce Sermaye Piyasa Kurulu'nda (SPK) Sezgin Baran Korkmaz'ın bu tekniğine maruz kalan üst düzey bir bürokrat daha fazla dayanamayıp, "Ulan bunlar nasıl bir yalanlardır" diyerek buna tekme tokat dalmış ki, zor almışlar elinden...
Lakin, yolundan dönmek şöyle dursun, söz konusu tekniğini daha da geliştirmiş. Bu meyanda "ablalar", abiler, gazeteciler vesaire edinmiş.
Geçenlerde Veyis Ateş'in kendisinden 10 milyon euro istediğini söyledi. Sonra "Parayı verdim" dedi. Daha sonra da "Parayı yanımda götürdüm" dedi. Ardından da "Verecektim" dedi.
Hülasa, yalan konusunda İBB Başkanı bile bununla zor yarışır.
"Ben ABD'de kara para aklamaktan ne yargılanıyorum ne de aranıyorum" dedikten bir gün sonra da malumunuz, ABD bunu Avusturya'da yakalattı.
Özal dönemindeki "hayali ihracata" benzer şekilde ABD hazinesini dolandırarak milyonlarca dolar kazanan Kingston'ların servetini aklamak için paravan şirketler kuran veya şirketlere çöken Sezgin Baran Korkmaz'dan yeni bir Rıza Sarraf üretecekler mi bilmiyorum.
Benim bildiğim şudur: Sedat Peker'le de ilginç bir ortak özellikleri var. İkisi de "doktorculuğu" çok seviyor.
Sezgin Baran Korkmaz kara para aklamak için "çöktüğü" şirketler için bir defasında şöyle hava atmıştı: "Biz şirketleri stresten / kanserden kurtarıyoruz. İflastan kurtardıklarımızın çoğu sanayi sektöründe. Hasta bir şirket varsa Dr. Baran hazır diyorum."
Sedat Peker de "Beni tahrik edemezsiniz, çünkü ben psikiyatri doktoruyum..." demişti.
Sezgin Baran Korkmaz'ın "doktorluğu" kendisini kurtarmaya yetmediği gibi anlaşılan o ki sonunun başlangıcı oldu.
Bakalım Sedat Peker'in doktorluğu ne işine yarayacak?