Muhterem Ahmet Taşgetiren geçen gün Babacan ve Davutoğlu'nun yayın organında şunu yazdı:
"Davutoğlu, Katar'da iken Ankara'da AK Parti MKYK'sında genel başkanlık yetkilerini kısıtlayan bir karara 50 kişiden 48'inin imza atması, imza atanlardan ve Başbakan'ın vekâlet verdiği birisinin havaalanında Davutoğlu'nu 'Hoş geldiniz sayın Başbakan' diye gülerek karşılamasını yaşamış olmasına rağmen, yine de genel kurulda 'vefa sözü' vermesi, siyasetin cilvelerindendir..."
Evet, komik ama gerçekten böyle yazdı. ("Siyasetin cilvesi" ha?! Hey Allah'ım ya!)
Olmadık yere esip gürleyen Sayın Davutoğlu, Kolpaçino'daki gibi "Beni havaalanında karşıladınız diye, bu demek değil ki, burada kinayeli kinayeli laf sokacaksınız!" bile diyemedi mi yani?
Vah vah! Demek ki içine atmış. Hatta bununla da yetinmemiş, "vefa sözü" vermiş...
Lakin...
Taşgetiren'in "Vefa sözü" dediği, "Nefsimi ayaklar altına alırım, bir faninin terk etmeyeceği düşünülen her makamı elimin tersiyle iterim ama asla bu kutlu hareketteki hiçbir dava arkadaşımın kalbini kırmam... Hiç kimse benim ağzımdan, benim dilimden, benim zihnimden Cumhurbaşkanı'mız aleyhine tek bir söz duymadı, duymayacak..." gibi ifadelerden ibaretti.
Karar yazarına göre, "Yüce gönüllü bilge" veya "dünya makamlarına zerre tamah etmeyen derviş" numaraları yapmak "siyasetin cilveleri" arasında.
Anlaşılan o ki bizim "riyakârlık" dediğimizi "cilve" tesmiye ediyor.
Aradaki farkın fehmedilmesi için "cilveye" örnek olarak Taşgetiren'in 25 Nisan 2017 tarihli Star gazetesindeki şu satırlarını verebiliriz:
"FETÖ aidiyeti suçlaması ile cezaevine konan kişiler orada Kur'an okuyup namaz kılıyorlarmış. / Ne dersiniz bu bir FETÖ eylem tarzı olmasın! / Ne yapsak, bu namaz kılma, Kur'an okuma işinden vaz mı geçsek... Allah muhafaza FETÖ eylemlerini yaygınlaştırmış olmayalım..." (Star, 25 Nisan 2017)
Bu kime neyin cilvesiydi kendisi söylesin...
***
Muhterem Taşgetiren söz konusu yazısında "Babacan veya Davutoğlu'nun kalb dünyası, dün ne ise bugün de odur bana göre (...) AK Parti'nin çıkış noktasından çok uzaklaştığını söylüyorlar..." diyor.
AK Parti çıkış noktasından uzaklaşmakla mesela FETÖ'yü tasfiye etmiş oldu. Peki bunlar uzaklaşmadılar da ne oldu? CHP'yle (Kılıçdaroğlu'nun ifadesiyle) yüzde 99 benzer hale gelmediler mi?
Kalp dünyasına gelince...
Babacan'ın kalp dünyası deyince benim aklıma, "Görünür değildim ama tam göbeğindeydim" sinsiliği geliyor.
***
Sayın Davutoğlu'nun "kalp dünyası" mı?.. Uzun olduğu kadar hazin... Uzun dediğim, "CHP ile koalisyon yapmamıza izin verilseydi, 15 Temmuz yaşanmayacaktı" sözüyle hülasa edilecek gibi değil.
Hazin olansa, Taşgetiren'in yorumuyla "siyasi cilveden" randıman alamayınca, "Penguen beni bitirdi" yollu sağa sola iftira attı, şimdilerde "itirafçılık" yapmaya başladı.
Mesela, "Artık itiraf ediyorum, Binali Yıldırım, Süleyman Soylu ve Berat Albayrak, o dönem Cumhurbaşkanı'nın koordinasyonuyla bana kumpas kurdular..." dedi.
Penguenden kastının ne olduğunu böylece itiraf etmiş oldu. Onca zaman dolaşıma soktuğu iftira ne olacak peki?
O değil de madem sonuç itibarıyla itirafçı olacaktı, binde bir oy alacak bir parti kuracağına, bir kamera bir tripod alıp video çekseydi ya! Kralını yapardı... Bibliyografya derseniz derya. Sonuçta rüyasında Hegel'le tartışan birinden söz ediyoruz.
İstediği kadar "cilve" yapar, kesin sonuç alırdı. Sonuçta ne kadar cilve, o kadar tık değil mi?
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz