Evren'in Cumhurbaşkanı olduğu dönemde Dışişleri Bakanı Mesut Yılmaz "Sana bir şey anlatacağım... Ama yazma..." demiş Yavuz Donat'a.
Duayen gazeteci de yazmamış tabii.
Ne ki Mesut Yılmaz aramızdan ayrılınca "Yeri ve zamanı geldi..." diyerek dünkü köşesinde yıllar önce kendisine ne söylediğini yazdı.
Okuyalım: "Ne zaman dış politika ile ilgili bir konuda Sayın Cumhurbaşkanı'na bilgi versem... Yapacağımız bir şeyi söylesem... Hep aynı soruyu soruyor: 'Amerika'nın haberi var mı? Amerika ne diyor?.."
Anlaşılan o ki merhum Yılmaz, "dönemin cumhurbaşkanı" Evren'in bu sorularına şaşırmış.
Öyle ya...
"Asmayalım da besleyelim mi" diyerek meydanlarda atıp tutan, emir komuta zinciri içinde kallavi bir darbeye imza atan kudretli bir general nasıl oluyor da her adımına Amerika'dan onay bekliyor?
Gelgelelim, bunda şaşacak hiçbir şey yoktu.
Amerika onayladı, darbe (12 Eylül 1980) yaptı. (Our boys did it) Amerika emretti, Yunanistan'ın NATO'ya alınmasını veto etmedi. Ve daha bir sürü şey.
Bu vesileyle Mesut Bey'e rahmet dilerim.
FETÖ'ye karşı tavrını unutamayız. Özellikle 15 Temmuz sonrası, AK Parti'de pusuda bekleyen "refiklerin" (Erdoğan sayesinde hayal bile edemeyecekleri makamlara gelenlerin) adeta pusuya yatmış vaziyette fırsat kolladığı bir süreçte Amerika'dan Almanya'ya kadar birçok ülkeye gidip FETÖ'yü ve 15 Temmuz darbesini anlattı.
Her ne kadar 28 Şubat sürecinde çok sevimsiz halleri olmuşsa da Batı Çalışma Grubu'na (BÇG) karşı tavrından ötürü nasıl baskılandığını da biliyoruz.
Hazır yeri gelmişken, tekrar hatırlatmak isterim:
Şayet 28 Şubat sürecinde çocukların yaz aylarında Kur'an öğrenme özgürlüğü yasaklanmış olmasaydı, başörtülü öğrenciler üniversitelerden atılmasaydı, İstiklal Marşı'mızdaki "ezanlar" vurgusundan bile rahatsız olduğunu dile getiren "generaller" arzı endam etmeseydi (ila ahir) bu aziz milletin "Peygamber Ocağı" bellediği ordunun Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'a silahlı terör örgütü kurmak "suçundan" kelepçe vurmaya kimsecikler cesaret edemezdi.
Demem o ki, FETÖ 28 Şubat'ta açılan yaralarda büyüdü...
Ergenekon kumpası mağdurlarından Prof. Emin Gürses 28 Şubat sürecinde kapatılan İmam Hatiplerin yerini FETÖ okullarının nasıl aldığını geçenlerde Ulusal TV'deki programında dile getirmişti.
Hülasa, kamuoyuna "Atatürkçülüğün" gereği olarak sunulan İmam Hatiplerin kapatılması (ve üniversite sınavlarındaki ayrımcılık) FETÖ'nün dershane ve okullarına öğrencilerin "akmasına" neden olmuştu...
Başa dönecek olursak...
Her adımda ABD'nin onayını aramak Evren'le sınırlı değildir. "NATO'ya bağlıyız" diyerek biat tazelemeyen hangi darbe var?
Hepsinden geçtim...
Gladyo'nun ellerini kelepçelediği Org. Başbuğ bile ABD'ye hâlâ sadra şifa tek kelime etmedi.
Üstelik, "Kozmik Oda"ya baskının ABD'den gelen ihbarla başladığını en az hedefteki Albay Erkan Yılmaz Büyükköprü kadar bildiği halde.
Şükür ki şükür...
Balyoz kumpası mağduru amirallerimizden (nurlar içinde yatsın) Soner Polat gibi ABD emperyalizmine karşı net tavrını ortaya koyan askerlerimiz de var.
"ABD ne der?" konusunda siyasetçilerimiz de Evren'den pek farklı değildir...
Muhalefetin (zıpçıktı partilerin başındaki Babacan ve Davutoğlu dahil) FETÖ dolayımında dahi olsa ABD'ye tek laf ettiğini duydunuz mu?
Merhum Erbakan'ın 25.12.1991'de Meclis'te yaptığı efsane konuşmayı hatırlamanın tam vaktidir: "Efendim, Amerika'nın hoşuna gitmezmiş, bana ne Amerika'dan, bana ne Amerika'dan! Amerika mı bizi yönetecek?.."
İşin garibi, Davutoğlu bu konuşmayı bile yıllar sonra Erbakan belgeselinde "Bana ne derken umursamazlık anlamında değil" yollu tevil etmişti.
ABD Erbakan'ın kime neyi söylediğini gayet iyi biliyordu.
Zaten bu yüzden Erbakan devrilince sevinenler, Davutoğlu atandığı görevden istifa edince, "Ankara'daki adamımızı kaybettik" dediler.
Müstağrip aydınlar da "S-400'lerin fişini bile takamazlar" derken Cumhurbaşkanı Erdoğan S-400'lerin testinin yapıldığını doğrulayarak, "ABD'ye soracak değiliz" demişti.
Gündelik tartışmalar büyük resmi görmemize engel olmasın: Kavga "ABD ne der?" diyenlerle "Bana ne Amerika'dan" diyenler arasındadır.