Sovyet kampı 80'li yılların sonunda küreselciler tarafından çökertilince 90'lı yıllar boyunca "Tarihin Sonu" naraları atılmıştı.
Artık çok kutuplu dünyanın yerinde yeller esiyordu.
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz
Çin mi?
Dugin'in ifadesiyle "Kapitalist sistemi itaatkâr bir şekilde kopyalamakla" meşguldü.
Lakin, Gorbaçov marifetiyle Rusya'ya yutturulan Perestroyka benzeri zokaları da yutmadı.
Yani, "sistemini" değiştirmedi.
Belki de bizdeki gibi "Demokrasi ve hukukun üstünlüğü yoksa ekonomik refah da yok" diyen aydınları yoktu. Şayet olsaydı, liberal demokrasiyi yerleştirmeden veya ipleri elinde tutan Komünist Parti'yi tasfiye etmeden müreffeh olamayız diyecekleri muhakkaktı.
Şuncağızı söylemeden geçmeyelim:
"Demokrasi ve hukukun üstünlüğü" lakırdılarını ağzından düşürmeyen bizdeki malum eşhas, marangoz imamdan aldığı direktifle hüküm veren FETÖ yargısını "hukukun üstünlüğü" tesmiye ederken, "teknik nakavt" için kılcal damarlara yerleşme "özgürlüğünü" de "demokrasi" diye yutturmaya çalışmıştı.
Uzun lafın kısası...
Soğuk Savaş'ı küreselciler kesinkes kazanmış, Yeni Dünya Düzeni tebarüz etmişti.
Liberalizm dışındaki tüm ideolojileri tarihin dışına iten mahut sistemde kapitalizm şerik kabul etmez bir "ilah" mesabesindeydi.
Soru şuydu:
Madem ABD Soğuk Savaş'ı kazandı NATO ne işe yarayacaktı?
Hele hele bu ahval ve şerait içinde Türkiye ne yapacaktı? Öyle ya, Sovyetler yıkılınca NATO'nun bölge jandarmalığı da boşa çıkmıştı.
Türkiye kime karşı jandarmalık yapacaktı?
Kavanoz dipli şu koca dünyada Yeni Dünya Sistemi'ne aykırı 2 ülke kalmıştı. Biri komünist Kuzey Kore, diğeri 79'da devrim yapan komşumuz İran.
Sömürge aydınlarımızın, "Eyvahlar olsun! Biz şimdi ne yapacağız, ABD yüzümüze bile bakmaz artık" yollu dizlerini dövdüklerini dün gibi hatırlarım.
Bu müstağrip aydınlarımızdan Cengiz Çandar herkesten önce hedefi dillendirmişti:
"İran..."
Yeni Dünya Sistemi'nden payımıza düşecek kırıntılarla nasiplenmek için İran'a karşı ABD'nin jandarmalığını yapacaktık!..
Kuzey Kore hedefe koyulamazdı tabii. Hem uzaktı hem de mezhep savaşına elverişli değildi.
Günümüz fitne fücur partilerinin akıl hocalarından Taha Akyol, İran devrimi olur olmaz, "Onlar Şii, biz Sünni'yiz, bizde devrim gibi kaka şeyler olmaz" diyerek İran'ın Şii olduğunu keşfetmişti.
Şah'ın İran'ı ABD'ye "İkinci İsrail" mesabesinde hizmet verdiği dönemde İran'ın mezhebi kimsenin umurunda değildi. Ne zaman ki ABD'ye karşı çıktılar mezhepleri keşfedildi.
Sezai Karakoç üstadımız Diriliş Partisi İl Başkanlığı'nda yaptığı 2019'daki Ramazan konuşmasında, Batı'nın bizi çiğnemek için etnisite ve mezhep üzerinden yere düşmemizi istediğini dile getirmiş "Sana ne bizim mezhebimizden?" diye çıkışmıştı.
Şükür ki Türkiye'yi mezhep savaşına sokmayı başaramadılar.
Gelgelelim, 15 Temmuz'u başarsaydılar, Türkiye'yi İran'la savaşa sokacaklardı.
Yepyeni bir dünyanın eşiğindeyiz artık.
O 90'lı yıllardaki tek kutuplu dünya uzun sürmedi. Putin Rusya'yı toparladı, Çin de ABD'yle boy ölçüşebilecek ekonomik güç haline geldi.
Geçen günkü Aydınlık'ta yayımlanan yazısında Aleksandr Dugin ABD'deki başkanlık seçimi hakkında şöyle diyor: "Gözümüzün önünde Amerikan çikolatası kırılıyor diyor... Bu artık sadece seçim kampanyası değil, tam teşekküllü bir İç Savaş'ın ilk aşaması..."
Türkiye, Soğuk Savaş dönemi fırsatını yazık ki heba etti. Gereksiz tartışmalarla (sağsol, seküler- dindar) boşu boşuna enerjisini tüketti.
Artık yeni bir dünyanın eşiğindeyiz.
Bu fırsatı heba etme lüksümüz yok.