Bir ufak devirmiş, zil zurna sarhoş olmuştu. "Paşam!" dedi, "bir şey sorabilir miyim?" Atatürk istemsizce, "Sor!" dedi.
"5 kere 5 kaç eder?"
"Sen bilmiyor musun çocuk bunu?!"
"Bilmez miyim paşam; 25 eder. Lisede, mali cebirde çözemediğim hiçbir problem yoktu..."
Atatürk, "Kafan zehir gibi çalışıyor, aferin!" diye takılınca da anlamadı, iltifat sanıp kaptırıp gitti: "Hakan Bayrakçı'nın sözleri içime öyle oturdu ki paşam, 25'i hayatımdan ebediyen çıkardım. Artık sabah 25, akşam 25, yat 25, kalk 25 devri bitti. Benim için artık 5 kere 5 sadece dübeş eder..."
Atatürk kaşlarını çattı; "Niye bu kadar içiyorsun Kemal?!" dedi.
Dudaklarını büzdü, ağlamamak için kendini zor tuttu. "İşlerim hep ters gidiyor paşam!" dedi, "Yürüyen merdivene ters bindirmişlerdi. Geçen gün de Sultanahmet'e çeşmeden su akıtma törenine gittim, maskeyi ters taktırdılar!.."
"Çeşme mi?" dedi, Atatürk hayretle, "Sen genel başkan mısın tesisatçı mı?"
Derin bir iç çekerek, "Ekrem duygularımla oynadı Paşam!" dedi, "Bana 200 kilometre uzaklıktaki Melen'den su getirdiğini, Boğaz'ın altından 5,5 kilometre uzunluğundaki borularla Avrupa Yakası'na aktardığını söyledi. Meğer hepsini Erdoğan yapmış... Bize de Üçüncü Ahmet Çeşmesi'ne su vermek kaldı... Ekmek peynir gibi yalan söylüyor..."
Atatürk, "Ya sen çocuk?" diye sorunca irkildi, "Ben mi?" diye geveledi, "Yalandan nefret ederim!"
"O da nefret ediyordur. Yoksa bir yıl önce 129 bin adet dağıttığı sütü bir yıl sonra 115 bine çıkardığını söylemezdi. Hem mali cebirde de senin kadar iyi..."
Yine anlamadı. "Paşam gel bi kadeh de sen iç" dedi, "Kırma beni."
"Bıraktım dedim ya çocuk, ağzıma sürmüyorum!"
"Benden bir isteğin var mı Paşam?!"
"Senden tek isteğim var" dedi Atatürk, oldukça sert bir şekilde, "Partimi mahvettin, bari vatana dokunma..."
Kan ter içinde uyandı. Eşi hanımefendi sorunca, "Atatürk'ü gördüm düşümde!" dedi. Eşi, Atatürk'ün senin rüyanda ne işi var diyecekti, vazgeçti, "Moralin neden bozuk, yoksa kötü bir şey mi söyledi?" dedi. Sıkıştı ama hemen buldu: "Yok yav. İçme dedim ona şu zıkkımı, hasta olacaksın. Dinlemedi, çok içti rahmetli, ona canım sıkıldı."
Eşinin yüzündeki kuşku dağılmayınca sürdürdü: "Bir de, 'Vatan sana emanet Kemal' dedi. Sırtıma çok ağır yük yükledi..." Eşinin artan kuşku dolu bakışları arasında evden çıktı.
Genel Merkez'e vardığında gördüğü rüyanın etkisi hala üzerindeydi. Kendine orta şekerli bir kahve söyledi.
Mansurcu vekil Ekremci vekile laf dokundurmak için "Sayın Genel Başkanım" dedi, "İyi ki çeşme açılışına gittiniz, ya Haliç'i temizleme törenine gitseydiniz; yunuslar karşılardı sizi. Verilmiş sadakanız varmış."
Faik Öztrak araya girdi; "Çeşme töreni talihsizlik oldu" dedi, "Fazilet durağı zaten elimizde patlamıştı."
Ekremci vekil, "Beni bağışlayın ama sosyete lafı da sizin ağzınızda patladı" dedi, "Babanızın iki bakanlığı döneminde tek icraatı Snack - Bar açmak. Bir de kalkmış çeşme törenine laf ediyorsunuz..." Faik Öztrak çok sinirlendi; "Ne biçim konuşuyorsun, prototip misin bazcık mısın nesin, ağzını topla" diye bağırdı. Genel başkanları ivedilikle araya girdi, "Birbirimizle kavganın sırası değil" dedi, "Şu durak işine bi çözüm bulalım..."
Özgür Özel, "Parti örgütünden adamlar ayarlayalım" dedi, "Fazilet Durağı'na sabahın köründe gidip tıkış tıkış binsinler. Ekrem Bey'in yine kanı donsun. Portakal ve diğer arkadaşlar da yine 'organize kötülük' desinler. Yandaşlar üzerine atlayıp, ikinci Fazilet Durağı skandalı diyecekler, hani görüntüler diye tutturacaklardır. Biz de şak diye görüntüleri önlerine koyup algıyı tersine çevireceğiz..."
Genel başkanlarının gözleri parladı. "Tebrik ederim" dedi, "Müthiş fikir."
"Benim değil, Engin Özkoç'un fikri."
"Sahi yahu, o nerde?"
Masanın altını işaret ettiler. "Ne işi var masanın altında?" diye ünleyince, çok uğraştıklarını ama ne yaptılarsa çıkaramadıklarını söylediler. Eğildi baktı, gerçekten de Engin Özkoç ellerinin ve dizlerinin üstüne çömelmiş etrafa ürkek gözlerle bakıyordu.
Epey uğraştılar, ikna edemediler. Engin Altay "Biz masanın bu tarafına geçelim, siz de şu sopayla o taraftan dürtün" dedi, "Belki çıkar."
"Fare mi çıkarıyoruz!.."
Genel başkanları "Saçmalamayın ya ne faresi!" diye çıkıştıktan sonra Engin Özkoç'a döndü. "Rica ediyorum, uğraştırmayın bizi" dedi, "Hiç değilse neden ordasınız, onu söyleyin..."
"Başkanım" diye kırılgan bir sesle cevap verdi, "Salih Tuna geçen sefer böcek koydu demiştim inanmamıştınız. Aynen burada olan biteni yazdı köşesinde, hem de gayri ciddi üslupla, şahsım ve partime karşı çok açık biçimde olumsuz siyasi algı oluşturarak..."
Genel başkanları sözünü kesti, "İyi de öyle engel olamazsın ki, masanın altını da yazar isterse!"
"Burda konuşmayacağım ama, düşündüklerimi içimden geçireceğim sadece."
"O zaman dışarı çık, burda içinden geçir."
Bunu hiç düşünmemişti. İkna oldu ve çıktı. Faik Öztark eşzamanlı "Akepe bu salgından da ekonomiyi kurtarırsa bir daha asla baş edemeyiz onlarla!" dedi, "Bir şeyler yapmamız lazım."
Engin Özkoç, "Virüs kapmış hasta bulup para verip kalabalık yerlere salsak. İkinci dalgayı bizzat biz başlatsak" diye içinden geçirirken genel başkanları, "O çok rizikolu olur Engin Bey" dedi, "Yakayı ele verirsek biteriz!"
Engin Özkoç şoke olmuştu. "Efendim" dedi, "İçimi mi okudunuz yoksa ben dışımdan mı söyledim farkında olmadan?"
"İçini okudum..."
"Çok zekisiniz Sayın Genel Başkanım."
"Dün gece Atatürk de öyle söyledi. Artık talihim değişecek, 5 kere 5 dübeş..."