"Ölüm fark edemediğimiz, hissedemeyeceğimiz kadar küçük bir anda geliyor bize ve tabii ki ansızın. Gafletimizi de bu aniliğin yanına koyunca, şairin diliyle: işte yakalandık, işte kelepçelendik...
Halkın hayat felsefesi, bu durumların hepsini anlamış ve ifade etmiş: "Kendini hazır tut ölüm olur, evini hazır tut gelen olur."
Bu satırlar bana ait değil.
Hüseyin Su abimizin (İbrahim Çelik) yeni çıkan "Takvim Yırtıkları" adlı 3 ciltlik eserinden (28 Temmuz 1983 tarihli günlüğünden) iktibas ettim.
İşin tuhaf tarafı...
Tamı tamına "Kendini hazır tut ölüm olur..." satırını okurken aldım Turhan Özdemir'in ölüm haberini.
Beykoz'daki evinde kalp krizi nedeniyle ölü bulunmuş.
Sarsıldım!..
***
Turhan Özdemir'le öyle uzun boylu tanışıklığımız yoktu.
"
Dondurmam Gaymak" filminin ardından bir drama çalışması dolayımında tanışmıştık.
O filmde olağanüstü bir performansla canlandırdığı
Ali Usta gibi heyecanlı, coşkuluydu.
Çokluk da tedirgin; "
yaşamayı denemeye" çalışan
bir acemi tedirginliği...
Tiyatrodan sinemadan ordan burdan hasbıhal ederken kimi yazarları okumadığına hayıflanmıştı.
Bunlardan biri
Cemil Meriç'ti.
Daha sonra da muhabbetimizi telefon görüşmelerine taşımıştı. Hep soruyor, hep sorguluyordu.
Telefon iletişimi konusundaki "ihmalkârlığım" yüzünden yazık ki yürümedi.
Turhan Özdemir'in vefatına muttali olunca biraz da bunun için sarsıldım.
Sonsuz rahmet dilerim.
***
Hüseyin Su'nun "
Takvim Yırtıkları"nı daha sonra sıklıkla
konuşuruz.
İmdi, mezkur kitaptaki epigraflar içinde yer alan
Sokrates'in "
Sorgulanmamış hayat, yaşanmaya değmez" sözünün üzerinde biraz duralım.
Akif Emre abim de 2008'de dercettiği bir yazısında söyle demişti: "
Ölüm yoksa hayat da yoktur..."
Budur...
Hayatı ölümden başka ne sorgulayabilir ki?
Gelgelelim, modern zamanlarda hayatı sorgulamaktan aciz "ölümlere" maruz kalıyoruz.
Ölüm dikkatinden uzak ölümler, istatistiki ölümler, ölümle irtibatı kurmak yerine tam aksine kopartıyor.
Ne demek mi istiyorum?
İyisi mi gelin rahmetli
Akif Emre'ye hep birlikte kulak
verelim: "Ölümle irtibatlı değilseniz
hayattan da kopuksunuz
demektir. Ölümle barışık değilseniz
hayatı anlamlandırmazsınız
demektir(...) Ölüm dikkati
bizi hayat, varlık, ebediyet,
yokluk gibi temel sarsıcı sorular
karşısında diri ve anlamlı
kılan yegâne bilinç aşaması./
Ölüm dikkatinin yok olduğu,
hayatımızdan çekildiği modern
zamanlar hayatın da ölüm
düşüncesi gibi daha anlamsızlaştığı
bir insanlık durumuna
işaret eder. / Kendi ölümümüzü
dostlarımıza telefon mesajında
duyuracak kadar ölüme yakın
ve cenazelere katılamayacak
kadar meşgul ve uzak bir zamanı
yaşıyoruz..."
Bu "uzaklık" bazen cenaze
törenlerinde çok tuhaf bir
"uzaklığa" dönüşüyor.
Mesela, tanınmış simaların cenazelerinde kimsenin gözü musalla taşında upuzun yatan mevtayı görmüyor.
Randevulaşmalar, telefon alıp vermeler, hatta bi ufaktan iş görüşmeleri, hülasa "piyasa yapma" yarışı gırla gidiyor.
Korkuyorum, bir gün mevtayı musalla taşında unutup gidecekler.