Müstevliler tabiri caizse "din" ihalesini "yüklenici firma" olarak bugünün FETÖ'sü (dünün "The Cemaat" şirketine) vermişlerdi.
FETÖ de ihaleyi alır almaz "Kelime-i Tevhid'den işe başladı.
"Muhammedun Resûlullâh" demenin şart olmadığını, koşuldukları "dinler arası diyalog" gereği dile getirdiler.
Hülasa, Tevhid'i tahrip ederek işe başladılar, 15 Temmuz'da da işgale kalkıştılar.
Gladyo da bunlara engel olabilecek her yapılanmayı olmadık kumpaslarla yok etti.
***
Necip Fazıl üstadımızın "
gençlikte köprübaşı" mesabesinde gördüğü
Mirzabeyoğlu'nu tam 15 yıl cezaevinde
çürüttüler.
Aynı şekilde...
Selam Gazetesi ve
Tevhid Dergisi'nin yöneticilerini kumpaslarla
mahpus damına attılar.
Merhum
Mehmet Zahid Kotku'nun damadı,
hadis profesörü
Esat Coşan da
Avustralya'da
4 Şubat 2001 gecesi çok
kuşkulu bir "trafik kazasında"
aramızdan ayrıldı.
***
Fetullah Gülen, "
ahirette Cennet'e giden yol İran'ın içinden geçse
oraya gitmem" derken,
bakınız
Prof. Esad Coşan 1996'da ne diyordu:
"İran ile birçok müşterek yanlarımız, dostluk ve iş birliği kurma imkânlarımız var. İran'ın yarıya yakın ahalisi Türk. Tarihte birlikte yaşamış, beraber devlet kurmuş ve yönetmişiz. Türkçemizde pek çok Farsça kelime var. Eski edebiyatımız İran dil ve edebiyatıyla çok içli dışlı. Birçok Türk yazar ve şair o dil ile eser yazmış, o dili konuşmuş. Arşiv vesikaları, kütüphanelerimizdeki yazma eserler o dilden... Farsça'yı bilmeden eski muhteşem kültürümüzü anlamamız ve kavramamız mümkün değil!
İran bizi Orta Asya'ya, Türk halklarına, Güneydoğu Asya Müslüman ülkelerine bağlayan kilit ülke. Kalkınma, ulaşım, ticaret, sanayi, eğitim, kültür, savunma, korunma bakımlarından iş birliği yapmak zorundayız. O bize muhtaç, biz ona!
Batılılar korkuyor, çekiniyor, istemiyor, sevmiyor diye niçin İran'ı dışlayalım, defterden silelim? Hem Batı niye İran'a düşman?
İran'ı yıllarca sömüren o, İran'a en büyük kötülüğü yapan o. Bir de kalkmış düşmanlık ediyor, karalıyor, kötülüyor! Hem suçlu, hem güçlü! Usta hırsız misali ev sahibini bastırmaya çalışıyor. Batı'nın çirkin iftiralarına aldanmayalım, iğrenç politikalarına kanmayalım, onlar bizi birbirimize düşürüp kırdırmak; sonra da bakıp gülmek, alay etmek, kendi sömürüsünü devam ettirmek istiyor.
Dış politikada anlamsız inat ve taassuba yer vermeyelim, körü körüne Batı'ya tâbi olmayalım. Biz hür, şerefli ve izzetli bir ülkeyiz. Milli ve dinî menfaatlerimizi göz ardı etmemeli, elimizdeki avantajları elden kaçırmamalıyız.
İran ve diğer Müslüman komşu ülkelerle bölgesel, özel ve daha candan ilişkiler kurmak, dünya üzerinde yepyeni ve dosdoğru bir hak düzeni tesis etmek için iş birliği yapmak konusunda canla başla çalışmaya devam edelim. Çünkü tüm insanlığın maddeten ve mânen kurtuluşu bize ve bu iş birliğine bağlı..." (Prof. Dr. M.
Esad Coşan, 1996'daki bir konuşmasından.)
Rahmetli Esad Coşan Hocamızın, Ehl-i Sünnet'ten taviz vermeyen duruşu, "
ümmeti gözetmeyi" işte böyle icbar ediyordu.
Peki...
Dünün "
İrancılarına" (tasavvuf erbabını "kâfir" ilan eden günümüz tekfircilerine) İran düşmanlığında
Fetullah'ı aratmayacak hallere düşmeyi kimler icbar ediyor?