Hayatımda hiç İran'a gitmedim. İran'ın düzenlediği hiçbir etkinliğe de katılmadım.
Hayatım boyunca hiçbir İranlı'yla da ne tanıştım, ne de konuştum.
Uluslararası ödüllü yönetmenlerinden Muhsin Mahbelbaf hariç.
O da seksenli yılların ortasında.
Bir film çekmek için İstanbul'a geldiğinde, bir otelin lobisinde Kiyarüstemi'den Yılmaz Güney'e, Necip Fazıl'dan Sadık Hidayet'e kadar sohbet etmiştik.
Bunları şunun için söylüyorum:
İsmet Özel'in tee 79 devriminin ilk yıllarında, "Tahran Müslümanların Moskova'sı mı" demesine neden olacak şekilde İran'dan TIR'larla devrim ithalatı yapmaya kalkışan "İslamcı nakliyecilerden" İran'ı yol eden "eski İrancılara" kadar bilumum entegrist kafadan yemediğim küfür kalmadı.
Neden mi?
Ne zaman bu coğrafyalar kapışsa kazanan hep müstevliler oldu dedim diye...
Kissinger'ın 11 Eylül 2001 saldırısının ardından, "Bundan sonra çatışma Müslümanların arasında olmalıdır" şeklindeki sözünü naklederek mezhep çatışması tuzağına dikkat çektim diye...
Sadece beni de değil, rahmetli Akif Emre abimi ve Prof.
Mahmud Erol Kılıç'ı bildirilerle linç ettiler.
***
O linç bildirisini kimlerin yayımladığını bilemiyoruz. (Akif Emre abimin, "ne yapmamız lazım" sözü de kulaklarımdan gitmek bilmiyor.) Gelgelelim...
"
Güneyde sevdikleri ülke adına" konuşanları biliyoruz.
Sayın Erdoğan'a "
İrancı" diyecek kadar sapıtan
Bülent Keneş kafalıları da...
Irak Şiileri ile İran Şiileri arasında nasıl tefrika çıkarabilir, onları birbirlerine nasıl düşürebiliriz yollu hesaplar yapan, "
Erdoğan madem 15 Temmuz'da ölmedi, artık o benim cumhurbaşkanım olamaz" demeye getiren
Kerim Balcı adlı o mahlukları biliyoruz...
En azıdan ne yapmaya çalıştıklarını, kimin taşeronu olduklarını biliyoruz.
Lakin...
"
İran- Türkiye- Suriye çatışmasının tuzak olduğunu" söyleyen
Sezai Karakoç'a bile dil uzatacak
kadar azgınlaşanları bilemiyoruz.
Keşke...
Sezai abinin 2012'de işaret ettiği şu gerçeği anlayabilselerdi:
"
Batı, İslam dünyasına yönelik nihai işgali yapmak ve son darbeyi vurmak peşindedir... Öyle bir işgal ki, bir daha İslam'ın dirilişi vaki olmasın, İslam haritadan silinsin. Hadise budur.
Tehdit hatta tehditten de öte içinde yaşadığımız gerçek budur..."
Belki o zaman...
İran'da
Azeri Türkçüsü ile
Barzani Kürtçüsünü, Pehlevi saltanatçıları ile Cumhuriyetçileri, tüm Sünnileri tekfir eden Ortodoks Şia ile tüm Şiileri tekfir eden Vehhabi Suudilerini hangi
mor beyinlilerin nasıl ve neden yan yana getirdiğini anlarlardı.
Belki o zaman...
Mor beyinlilerin İran'da hortlattığı irticayı görür, ırkçı Siyonist
Netanyahu ve faşist
Trump'la eşzamanlı sevinmenin nasıl bir zillet olduğunu fehmederlerdi.