Böylesi durumlarda nasıl taziyede bulunulur, nasıl başsağlığı dilenir, bilemem.
Lal olur kalırım.
Sevgili kardeşim Prof. Harun Cansız'ın oğlu Furkan'ımız trafik kazası sonucu aramızdan ayrıldığında böyle olmuştum.
Sonra aklıma...
Aynı kaderi paylaşan Alaeddin Özdenerin'in "Kerem'in çantası" adlı Türk şiirinin en dokunaklı dizeleri gelmişti:
"Senin çantanın oğlum Bir gözünde gülücüklerin vardı
Ağlayan çocukların yanaklarına yapıştırırdın
Bir gözünde defterin vardı
Ki her yaprağında
Yıldız gibi çırpınırdı minik kalbin.
Bir gözünde üzüntülerin vardı Saklardın.
Bir gözüne de kuşlar yuva yapmıştı.
Kulpundansa Keremcik
Kedercikler sızardı.
Çantan ne ağır çantaydı."
***
Türk öyküsünün usta ismi
Hüseyin Su (İbrahim Çelik) abimizin kızı vefat ettiğinde de dillerim lal olmuştu.
Aramaya cesaret edememiştim.
Daha sonra,
Akif Emre abimin cenazesinde,
Fatih Camii'nde sarıldım
Hüseyin Su'ya.
Bir şey söyledim mi, söyleyebildim mi, bilmiyorum.
Acı üstüne nasıl bir acıdır bu ya Rabbi!
***
Birkaç gün evvel de
Ersin Çelik'in 7 yaşındaki kızı
Ecrin Çelik trafik kazası sonucu bu kirlenmiş dünyadan meleklerin kanatlarında uçtu dâr-ül-bekâya.
Titreye titreye aradım
Ersin'i.
Hayatımın en zor telefonuydu.
Yüreği kanayan bir babaya ne diyecektim?
Rabbim sabır versin, inşirah versin. Görünmez ordularıyla merhem olsun yaralarına...
Sosyal medya soysuzları, psikopatlar çemkirdiler yine.
"
Allah'ın sopası yok işte" veya "
Büyüseydi babasından utanacaktı"
gibi müstekreh twitler attılar.
Milliyet'ten
Özay Şendir arkadaşımız
haklı olarak
isyan etti.
***
Nasıl isyan edilmez bu alçaklığa?
Bunlar nasıl insanlar?
Merhamet hiç mi uğramaz kapılarına?
Baba nedir evlat nedir hiç mi duymamışlar?..
Hayır, bu münferit bir durum değildi.
Öyle olsaydı, peçeteden kendi imkanlarıyla üreyen veya kurulanmadan sokağa fırlatılan mahluklar der, nefsimizi köreltirdik.
Aynı haysiyetsizler...
Kadir Demirel kardeşimiz kızının gözleri önünde bıçaklanarak katledildiğinde, sürüler halinde (TT düzeyine vardıracak kadar) galiz küfürler savurmuşlardı.
Sırf çalıştığı gazeteye duydukları kin ve nefret yüzünden.
Halbuki, karıncayı bile incitmeyen, yüreği insan sevgisiyle dolu bir arkadaşımızdı
Kadir...
"
Klasikleri okumayana ehliyet bile verilmemeli"
demişti
Nuri Pakdil.
Ne kadar haklıymış!
Shakespeare'in "
Venedik Taciri"ndeki
Shylock'u hatırlasanıza. "
Etimiz kesilince bizim de kanımız akmaz mı..." sözünün
geçtiği tiradını.
Bu millete ne oldu?
Siftah yapamayan esnafı gözeten esnaftan, susuzluktan ölürken yek diğerine su uzatan kahramanlardan buralara nasıl geldi?
Bu merhamet medeniyetinin çocuklarını hangi "hoşgörü" kamuflajlı yılanlar, hangi zehirli akrepler soktu?