Fransız "Le Monde" grubunun prestijli aylık gazetesi "Le Monde Diplomatique", 1960-1975 yılları arasında yayınladığı ses getiren röportajları bir kitapta topladı.
O röportajlardan biri özellikle ilgimizi çekti ve soluksuz okuduk: 1988- 1991 arasında Ankara'da Fransa Büyükelçisi olarak görev yapan ama asıl kariyeri gazetecilik olan Eric Rouleau'nun 1968 Nisan'ında yayınlanan röportajı: "Darbeden bir yıl sonra Yunanistan".
Rouleau röportajında 21 Nisan 1967'deki "Albaylar Darbesi"nin ilk yıldönümünde Yunanistan'daki yaşamı anlatıyor. Daha önemlisi darbe günlerine dönüyor. Birkaç bölüm aktaralım:
"21 Nisan 1967 saat 02'de Atina'da hayat keyifliydi. İlkbahar çiçeklerinin kokularının sarıp sarmaladığı yıldızlı gecenin son saatleri yaşanıyordu. Tavernalardan buzukilerin özlem yüklü ezgileri yükseliyordu. Mikis Teodorakis'in ağıtları özgürlüğün hüküm süreceği bir gelecek umutlarını kamçılıyordu. Bir ay sonra seçimler olacaktı; Kolonaki Meydanı'ndaki Byzantion kafesinin müşterileri sandıktan hangi partinin çıkacağı üstüne tahmin yürütüyorlardı. Çoğunluğun görüşüne göre Yorgo Papandreu'nun Merkez Birliği ezici bir zafer kazanacaktı."
Mitingden mitinge koşan parti liderleri bir yandan seçmeni ikna etmeye çalışırken, bir yandan da bazı odaklara uyarı gönderiyorlardı. Bazı odaklar? Kral Konstantin ve askerler. Çünkü fısıltı gazetesinin yaydığı iddialar artık gazete manşetlerine kadar çıkmıştı: "Kral bir saray darbesi peşindeydi. Askerler de cunta rejiminin..."
Rouleau'dan devam edelim: "Yorgo Papandreu parti tabanını uyarmıştı: 'Sakın tahriklere kapılmayın, rakibe bir askeri diktatörlük bahanesi yaratmayın.' Ve 19 Nisan'da Yorgo Papandreu'nun oğlu Andreas Papandreu partililerine son uyarıyı gönderiyordu: 'Kim darbeden söz ederse derhal ihraç edilecek. Çünkü kimse seçimleri engellemeye cesaret edemeyecek.' Ama 21 Nisan saat 02'de cesaret ettiler. 150 kadar tank ve zırhlı araç, birkaç yüz asker başkentte denetimi ele geçirdi. Otomatik silahlı komandolar kamu binalarını ve stratejik noktaları son derece sakin bir şekilde işgal etti. Tanklar kraliyet sarayı çevresinde ve meydanlarda mevzilendi. Dünya ile tüm iletişim kesildi."
Teknik açıdan kusursuz olan, tıkır tıkır işleyen darbe planı, hazırlıkların epey önceye gittiğini gösteriyordu. Söz yine Rouleau'nun:
"Görevlendirilen askerlerin çoğu 'Dağ Taarruz Tugayı'ndandı. Bu seçkin kuvvetleri Amerikalılar eğitmişti. Hiç zorlanmadan Atina'yı kontrolleri altına alan darbeciler üç saatte binlerce kişiyi tutukladılar. Solcular, Papandreu sempatizanları, liberaller, sendikacılar, öğrenci liderleri ve dost sohbetlerinde ağızlarından 'Aşırı' eleştiriler çıkmış sıradan vatandaşlar... Hiçbir partiden, hiçbir kitle örgütünden zerrece direniş gelmedi."
Sivil yönetimle yatan Yunanlar askeri yönetimle uyandılar. Albay Yorgo Papadopulos, Albay Nikolaos Makarezos, Tuğgeneral Stilyanos Pattakos ve Tuğgeneral Dimitris Yuanides'ten oluşan cuntayla. Dördü de istihbarat kökenliydi. Dördü de CIA'ya uğramıştı. Yuannides altı yıl sonra darbe içinde darbe yapacak, biraz "Liberalleşen" Papadopulos'u devirip diktatörlük koltuğuna oturacaktı.
Bu yazıyı hazırlamamıza da Yuanides neden oldu zaten. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nden çekilen cuntanın en acımasız üyesi olan ve binlerce kişiyi işkenceden geçiren Yuanides dört gün önce öldü. 87 yaşındaydı.
Ve "Gladio"nun Yunanistan'daki kolu olan "Promethee" gizli örgütünün bir numarasıydı. Ve de o ve arkadaşları 1967 darbesini Yunanistan'da solun (Papandreu) iktidara gelmesinden ödü kopan ABD'nin yaktığı "Yeşil ışık"la gerçekleştirmişti.
Darbeler ve darbeciler birbirlerine ne kadar benziyorlar tanrım. Aynı kalıptan çıkmışlar, aynı tezgâhtan geçmişler gibi...