Tarihin cilvesi; 12 Eylül askeri darbesinin 30'uncu yıldönümünde 12 Eylül Anayasası'ndaki en köklü değişiklik için sandığa gideceğiz.
Yine tarihin cilvesi; 12 Eylül referandumundaki oylarımızla 12 Eylül dönemi sorumlularının kaderlerini de belirleyeceğiz. Zira değişiklik paketinin 24'üncü maddesiyle Milli Güvenlik Konseyi üyeleri ile o dönemde kurulan hükümette ve Danışma Meclisi'nde görev alanların yargılanmasını önleyen Anayasa'nın Geçici 15'inci Maddesi de yürürlükten kaldırılıyor.
Bir başka deyişle, 7'nci Cumhurbaşkanı Kenan Evren ve Milli Güvenlik Konseyi'nin hayatta olan üyeleri Tahsin Şahinkaya, Nejat Tümer ve Sedat Celasun (Nurettin Ersin 3 Ekim 2005'te vefat etti) ile Başbakan Bülent Ulusu başta olmak üzere o dönemin hükümetinde (Türkiye Cumhuriyeti'nin 44'üncü Hükümeti) görev alan bakanları ve de Danışma Meclisi'nin 160 üyesinden sağ olanları koruyan anayasal zırh çıkarılacak.
Bu da 12 Eylül döneminde zarar görenlerin saydığımız tüm bu yetkililer ve sorumlular hakkında yargıya başvurmaları yolunu açacak.
Özal yargılanır mıydı?
Örneğin, Bakanlar Kurulu'nun kararlarından mağdur olanlar, 44'üncü Hükümet üyelerini mahkemeye verebilecek.
O hükümet üyeleri arasında Kaya Erdem var. Ali Bozer var. İlter Türkmen var. Üçü de Türk siyasetinde ve diplomasisinde önemli yerlere geldi.
O hükümet üyeleri içinde Başbakan Yardımcısı olarak görev yapan Turgut Özal var. Vefat etmeseydi, "Hesap sorulabilecekler" arasında o da yer alacaktı.
Hesap sorulabilecek miydi Özal'dan?
12 Eylül sonrası dönemin ilk başbakanı olan Özal'dan?
12 Eylül sonrası dönemin ilk ve tarihi sivilleşme adımlarını atmış olan Başbakan Özal'dan?
Daha sonra 8'inci Cumhurbaşkanı olan Özal'dan?
Türk halkının kalbindeki sevgi tahtında oturtmaya devam ettiği, yokluğunun acısını hâlâ hissettiği Özal'dan?
Bu soruları -Anayasa Mahkemesi paketi iptal etmezse ve referandumda kabul edilirse- 12 Eylül 2010'dan sonra başlayacak yeni dönemde ifrat ile tefrit arasında gidilip gelinmesi riskini şimdiden hatırlatmak için sıraladık.
Adaletin sınırları var
O hataya bir hukukçu düştü. Hem de saygın mı saygın, ünlü mü ünlü bir hukukçu: Baltasar Garzon.
Hani şu, Şili diktatörü Augusto Pinochet hakkında tutuklama kararı çıkarınca alkışlanan İspanyol yargıç.
Arjantin askeri diktatörlüğü döneminin yetkilileri hakkında "Soykırım" iddiasıyla soruşturma açınca demokrasi kahramanı ilan edilen yargıç. ABD Dışişleri eski Bakanı Henry Kissinger hakkında Latin Amerika'daki darbeleri desteklediği gerekçesiyle dava açmaya kalkan yargıç.
Hepsi iyi hoştu... Ama Baltasar Garzon son olarak bir başka "Tabu" yu yıkmak için, İspanya İç Savaşı sırasında öldürülen Cumhuriyetçiler'le ilgili olarak General Francisco Franco rejimi sorumluları hakkında soruşturma başlatınca ortalık karıştı. Çünkü Franco'nun 1975'te ölümünden sonra demokrasiye geçilirken çıkarılan af yasasıyla, diktatörlük döneminin tüm dosyaları kapatılmıştı ya da tarihin vicdanına teslim edilmişti.
Kapanmış yaraları tekrar kanatmaya kalkışan Garzon şimdi görevini ve yetkilerini kötüye kullanmaktan yargılanıyor. Ve İspanya'yı terk etmeye çalışıyor. Lahey'deki Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne başvurdu "Bana iş verir misiniz" diye.
Türkiye'de de elbette adalet yerini bulmalı. Ama adaleti intikam veya üne kavuşma hesaplarına alet edecek Garzon'lar çıkmamalı. Zira adaletin kahramanlara değil sadece hukukçulara ihtiyacı var.