Ne zaman bir yerlerde fay hatları harekete geçse, herkesin aklına her gün biraz daha yaklaştığı varsayılan büyük İstanbul depremi geliyor.
Haiti'deki yüzyılın en yıkıcı depreminin ardından "Uzmanlar" hemen tartışmayı ısıtıverdiler: "İstanbul depreme ne kadar hazır?"
Ardından Şili'yi dünyanın eksenini değiştiren deprem vurdu. Zaten süregelmekte olan tartışmalara yeni bir boyut eklendi: "İstanbul, 1999 Marmara depreminden bu yana geçen 11 yılı boşuna mı harcadı?"
Eh, şimdi de Elazığ depremi tartışmalara benzin dökülmesinin ortamını hazırlayıverdi.
Arada, SABAH'ın günlerce alıntı yaptığı Meclis Deprem Araştırma Komisyonu'nun dosyaları ve raporları da cabası...
Devlet ve halk
Tüm bu tartışmalarda uzmanlarımız sağolsunlar, İstanbul'daki deprem hazırlıklarını yerden yere vurmakta birleşiyorlar.
Ama bize göre, ciddi biçimde haksızlık yapıyorlar.
Çünkü İstanbul'daki büyük depreme hazırlık çalışmalarını iki grupta değerlendirmek gerekiyor:
1- Devlet bugüne kadar ne yaptı, ne yapıyor?
2- Halk bugüne kadar ne yaptı, ne yapıyor?
Hakkını teslim edelim; devlet, yani çeşitli bakanlıklar ile İstanbul Büyükşehir Belediyesi ciddi kaynaklar ayırarak okulları, hastaneleri, diğer kamu binalarını, köprüleri, viyadükleri güçlendirme çalışmalarını adeta zamana karşı yarışarak, yaz-kış aralıksız sürdürüyor.
Sorun, halkta. Halkın depreme hazırlanmasında. Daha doğrusu hazırlanmamasında. İki gözlemimiz var:
1999'dan bu yana büyük İstanbul depremiyle ilgili o kadar çok tartışma yapıldı, öylesine demeç ve rapor enflasyonu yaşandı ve öylesine bilgi kirliliği yaratıldı ki, İstanbul halkı bir yandan bilinçlenirken, bir yandan da umursamaz bir ruh haline sürüklendi. Sadece bir örnek verelim: "Marmara Denizi'ne uzanan Kuzey Anadolu Fay Hattı, tek parça halinde mı kırılacak, yoksa çok parçalı olarak mı?" bilimsel kavgası... Uzmanlarımız neredeyse Bizanslılar dönemindeki "Yeşiller" ile "Maviler" arasındaki ölümcül rekabet kadar husumet kamplarına bölündüler bu konuda. Sonunda "Çok parçalı kırılma"yı savunanların sesi daha gür çıktığı için o tez ağır bastı. Doğrusu, halkın da işine geldi. Öyle ya; fay çok parçalı kırılırsa, hasarı daha hafif olacak...
Halkımızın ruh hali
Böyle bir önerme de kaçınılmaz olarak, halkın özellikle kentin çok riskli bölgelerinde yaşayanların, konutlarını ve işyerlerini güçlendirme çalışmalarını savsaklaması sonucunu verdi. İliklerimize, genlerimize işlemiş "Nasıl olsa bize bir şey olmaz" tevekkülü de doğrusu kabullenmeye hazır olduğumuz bu umursamazlığın altyapısını hazırlayıverdi.
Hem sonra, halkta onbinlerce, yüzbinlerce binayı yıkıp yeniden inşa edecek ya da hiç değilse güçlendirecek para mı var?
Kısacası, Japon uzmanların raporundaki "İstanbul depreminde 30 bin kişi ölecek" tahminini "Olağan bir bilanço" olarak benimsedik, kerameti kendinden menkul "30 bin kurban arasında nasıl olsa biz yer almayız" güvencesiyle konuyu kapattık. Ve de kalan sağlar arasında yer alacağımızdan emin olarak, ölüler için toplu gömü yerleri bile belirledik...
Kim demiş, İstanbul umursamıyor diye? Devlet depreme hazırlanıyor, halk ise deprem sonrasına...