Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ERDAL ŞAFAK

Nisyan

Neredeyse 30 yıllık dostum sevgili Mustafa Süzer, "The Ritz- Carlton İstanbul"un "Yılın en iyi iş oteli" ödülünü kazanması dolayısıyla verdiği davette bir ara kulağıma eğildi ve eşimi kastederek "Anlaşılan yenge fena halde gözünü korkutmuş, masadaki hanımlara bile bakmıyorsun" diye fısıldadı.
Sonra da ekledi: "O kadar ki, yanında sayın Başbakan'ın oturduğunun bile farkında değilsin..."
Başımı kaldırdım. Aaaa... Tansu Çiller! Bir an nutkum tutuldu. Biraz bocalayarak gerçeği, daha doğrusu duygularımı anlattım: "O kadar değişmişsiniz ki, tanıyamadım..."
Değişimi olumlu anlamda kullandım. Siyaset yıllarının yorgunluğu üzerinden gitmiş, yüzü aydınlanmış... İster inanın, ister inanmayın; siyasetten uzak durduğu 7 yıl onu zerrece yaşlandırmamış. Tam tersine... Eh, saç stili ve rengi de biraz değişmiş, gözünde de çok ince çerçeveli, şık ama sade bir gözlük... Gelin, tanıyın.
"İnanın gençleşmişsiniz" dedim, nazik bir şekilde gülümseyip teşekkür etti.

Kuyruklu yıldız misali

Sohbet sırasında belleğim zamanda yolculuğa çıktı. Çiller, 1990'ların başında DYP Genel Başkanı Süleyman Demirel'in "Partinin vitrinini yenileme" operasyonuyla ön plana çıktığında, ilk ziyaret ettiği gazetecilerden biri olmuştum. Hızla yükselmişti, daha doğrusu yıldızı hızla parlamıştı. Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın ölümüyle taşlar yerinde oynayınca, siyasi hayatının sadece üçüncü yılında başbakanlık koltuğuna oturuvermişti.
Çiller'in siyasetteki son günlerinin de tanığı olmuştum. 2002 seçimleri kampanyasının son duraklarından olan Muğla ve Marmaris mitinglerini izlemiştim. Cılız kalabalıklar karşılamıştı onu. Uçağımız Gökova Körfezi'nin doyumsuz güzellikleri arasında süzülürken, "Kamuoyu araştırmaları sandıkta doğrulanırsa, partiniz barajı aşamazsa siyaseti bırakmayı düşünür müsünüz" diye sormuştum. Yutkunmuş, yorgun yüzüne hüzün gölgeleri düşmüş, başını masmavi sulara çevirmişti. Cevap vermemişti. Ama anlamıştım. Ne de olsa "Sükût ikrardan gelir..."
O seçim gezisi onu son görüşüm olmuştu. İşte 7 yıl sonra karşımdaydı. Ve bu 7 yılda kendini unutturmayı başarmıştı. Ya da "Hafıza- i beşer nisyan ile malul" olduğu için unutmuştum.
Sadece ben değildim unutan. O gece aynı masayı paylaşanlar dışında onunla pek ilgilenen olmadı. Eminim, konukların pek çoğu da tanımadı veya hatırlayamadı.
Ama "Nisyan"ın olumlu sonuçları da var. Hataları, günahları da unutturuyor. Hoşgörünün uç vermesini sağlıyor. Çiller'le ilgili duygularımı tarttım. Nötrdü. Ama zarif bir hanımefendiye duyulan sempatiyle ambalajlanmış bir nötrlük.
Özetle o gece, toplum olarak Dersim, Ermeni sorunu gibi netameli konularda "Bellek çalışması" yaptığımız, açılımların birbirini izlediği bir dönemde, çok daha yakın tarihi ilgilendiren Çiller'li yılların ise nisyan sisleriyle örtülüp kaybolduğunu fark ettim.
Tansu Hanım bir süre sonra eşi Özer Çiller'le kalktı ve genel bir ilgisizlik ortamında masaların arasından sessizce geçerek çıkıp gitti. Siyasete veda edişindeki gibi.
"Zamanında ayrılmasını bilmek de bir erdemdir" diye mırıldandım...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA