Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ERDAL ŞAFAK

Daracık alanda geçen iki gün

ABD'nin en eski yerleşim birimlerinden biri. Ayrıca George Washington'ın isyan bayrağını açtığı kent. Deniz kıyısında. Bir de yatağı çok geniş bir ırmağı var.
Ama biz denizi yalnızca şehir planlarında görebildik, ırmağı da uzaktan hayalmeyal.
Çünkü iki gün boyunca 5 kilometrekarelik bir bölgede dolaşıp durduk.
Küçümsemeyin; dünyanın en pahalı, yaşadığımız kriz döneminde bile değerinden zerrece yitirmeyen bir bölge burası.
Ne emlak piyasasındaki çöküşten etkileniyor, ne bankaların zehirli aktiflerinden kaynaklanan öz sermaye yetersizliğinin yol açtığı kaçınılmazkredi daralmasının karmaşasından...
Sözünü ettiğimiz 5 kilometrekarelik alan dünyanın en güçlü, en saygın, en prestijli ve de en zengin iki üniversitesinin fakültelerinin ve yüksek okullarının çoğunu barındırıyor: Harvard Üniversitesi'nin ve Massachusetts Teknoloji Üniversitesi'nin fakültelerinin ve yüksek okullarının pek çoğu işte bu daracık alanda toplanmış durumda.
Ayrıca aklınıza gelebilecek tüm bilgisayar, bilgiişlem, bilişim, medya (Ama bizim anladığımız dar çerçevede değil; yaşama dair tüm alanları kapsıyor), eczacılık, tıp, sosyal bilimler, ekonomi, yönetim ve de daha nice sektörlerin seçkin firmaları ve her türlü teknoloji grupları da bu iki üniversiteden arta kalan veya henüz iki üniversitenin yayılma alanına girmemiş mekânları tutmuşlar. Sıkı sıkıya.
Üniversitelerde geliştirilen teknolojiler, yapılan buluşlar hazırolda bekleyen o dev gruplarca kapılıyor. Anında.
Düşünebiliyor musunuz; dünyada bir yılda molekül bilimleri alanında gerçekleştirilen yeniliklerin veya buluşların yüzde 60'ı sözünü ettiğimiz 5 kilometrekarelik alandan çıkıyor. Aynı şekilde dünyada fen bilimlerinde bir yılda alınan patentlerin yüzde 40-45'i bu bölgenin imzasını taşıyor. Tıpta ise bu oran yüzde 30-35 arasında değişiyor ki, 5 kilometrekarelik alanın sakinleri bu son performanstan hiç de hoşnut değiller; rakamı telaffuz ederken yüzlerini buruşturuyor, gözlerini kaçırıyorlar.

Her yerde Türk var
Ayrıca bu 5 kilometrekarelik alanda inanamayacağınız kadar değil ama şaşıracağınız kadar çok Türk bulunuyor. Harvard Üniversitesi ve Massachusetts Teknoloji Üniversitesi'nde MBA yapanlar. Doktora öğrencileri, mezun olup buralarda kalmayı tercih etmiş olanlar. Türk öğrenci grubunun önemini anlatabilmek için birkaç sayısal veri aktaralım: ABD'de şu sıralar 15 bin kadar Türk, yani Türkiye'den gelme Türk öğrenci var. Bunun yaklaşık yüzde 10'u (1.500 civarında) Boston'da.
Ama öğrencilikle işi bitirmiyorlar. Mezuniyet sonrası ciddi bir bölümü burada kalıyor.
Ayrıca Türkiye'den Boston'a doğrudan öğretim üyesi olarak gelmiş ciddi bir grup da bulunuyor. Onlardan birkaçıyla tanıştık.
Örneğin, Harvard Üniversitesi'nde el üstünde tutulan Prof. Dr. Gökhan Hotamişligil 'le. Adını çıkaramadınız mı? İpucu verelim: Hani birkaç yıl önce "Şişmanlık geni bulundu" diye manşetler atmıştık ya; sadece Türkiye'de değil dünyanın her yerinde bilim çevrelerini yerinden zıplatan o müthiş tıbbi adımın ardında Gökhan Hoca vardı.
Onun yönetimindeki Huntington Bulvarı üstündeki laboratuarları ziyaret ettik. Akıllara ziyan. Bizim beslenme rejimimize ilgi duyduğunu söyledi (Kim söylediyse "Militanlık" derecesinde vejetaryenliğimizi öğrenmiş), ne yiyip içtiğimizi ve yiyip içtiklerimizi ne sıklıkla aldığımızı sordu. Sonra teşhisini koydu: "Bu yolda devam edersen, uzun yaşama rekortmenleri arasına katılabilirsin."
Ve kendisinin ve ekibinin son buluşundan söz etti: Bünyemizdeki yağ bezlerinden biri sıkışınca başka bir yağ üretiyor. "Başka" dememizin bir nedeni var; çünkü bu yağ, yağ değil, bir tür hormon. Sadece karaciğerin pek seyrek, keyfi olunca ürettiği cinsten bir hormon.
Ancak yağ bezinin yağ görünümlü bu hormonu üretmesi için çok sıkı, neredeyse işkence boyutlarında bir beslenme rejimi gerekiyor. Çok ama çok az yiyeceksiniz (Günde 1.000-1.200 kaloriyi geçmeyecek), aldığınız o azıcık kaloriyi tümüyle yakacaksınız. Böylece bünyeniz iyice zorlaşmış yaşam koşullarına ayak uydurabilmek için kendi öz ve gizli kaynaklarına başvurmak zorunda kalacak.
Peki, bu yağ bezinin ürettiği yağ biçimindeki hormon ne işe mi yarıyor? Çok basit: Bir yığın hastalığa karşı kalkan işlevini görüyor.
Prof. Dr. Gökhan Hotamişligil -başka çalışmalarını bir başka yazı konusu yapacağız-sohbetimizi akla ziyan ve yanıtını vermediği bir soruyla noktaladı: "Düşünebiliyor musunuz; biz bu yağ bezinin salgıladığı yağ biçimindeki hormonu uzun çabalar sonucu (Not: En az birkaç yıl gerekiyor) laboratuar ortamında üretsek ve bir hap haline getirsek..."
Cümleyi biz tamamladık: "İnsanlara bilinen tüm hastalıklara karşı bağışıklık kazandırmış olursunuz..."
Yüzündeki derin hatları bir gülücüğün ardında saklamaya çalışarak başını salladı ve uzaklaştı. Biz de sırtımızdan boşanan soğuk terle donakaldık...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA