Bir an masadan kalkmaya zorlamak için onca kışkırtma ve yıldırma girişimine rağmen Türkiye'nin 2014 veya 2015'te AB ile üyelik müzakerelerini tamamladığını varsayın.
Ve de son sözü söyleyecek AB zirvesine sunulmak üzere dönemin Genişleme Komiseri'nin şöyle bir rapor hazırladığını düşünün:
*"Yargı bağımsızlığını ve adalette şeffaflığı sağlayamadı."
*"Örgütlü suçla mücadelede son derece yetersiz olmaya devam ediyor."
*"Rüşvetle ve kara parayla mücadeledeki performansı beklentileri karşılamaktan uzak."
*"Suç örgütlerinin işledikleri cinayetler aydınlatıl(a)mıyor."
*"Tarım sektörü AB kriterlerinin çok altında. O kadar ki, bu ülkeden AB'ye ihraç edilecek etlerde hastalık olasılığı son derece yüksek."
*"Hükümet ve bürokrasi kadrolarındaki kirlenme nedeniyle AB'nin göndereceği fonlar iç edilebilir."
*"AB'ye katılımı bir yıl ertelense bile pek birşey değişmeyecek. Çünkü o bir yılda eksikleri gidermesi ve AB müktesebatına uyum sağlaması imkansız."
Önlerine böyle bir fotoğraf konulduğunda, önce AB Komisyonu'nun, ardından Aralık ayının bilmem kaçındaki zirvede AB liderlerinin "Canım o kadar da büyütmeyelim, biriki uyarıyla aramıza alalım" demeleri mümkün olabilir mi?
Ama yukarda saydığımız sorunların ya da tespitlerin hepsini taşıyan Bulgaristan ile Romanya'ya dediler.
Hem de "Ne yapalım, hukuk reformu, adalet sistemini yenileme çabalarımızda savcıların direncini kıramıyoruz" itirafına rağmen! (Bulgaristan Başsavcısı Boris Veltçev'in "Frankfurter Allegeimeine Zeitung"a demeci.)
Hem de AB Komisyonu'nun nihai raporunu açıklamasından sadece bir hafta önce, bakanların ve milletvekillerinin mal varlıklarının kökeninin araştırılması önerisi, yani "Nereden buldun" yasası reddedilmesine rağmen! (Romanya parlamentosunun kararı.)
Çifte standarttan da öte
Ve bu hoşgörüyü mazur göstermek için öyle derelerden su getirdiler ki, inanamazsınız:
*"Bulgaristan ve Romanya'nın üyeliğini bir yıl ertelemek, Hırvatistan, Sırbistan ve Karadağ'a kötü mesaj vermek olur." (Türkiye'den söz eden yok!)
*"Bu iki ülkenin üyeliğini geciktirmek, reform sürecini tehlikeye sokar."
*"Üyeliği ertelemek sadece Bulgaristan ve Romanya'da değil, Balkanlar'da siyasal istikrarsızlık yaratır."
*"AB'nin genişleme takvimini bozmak doğru olmaz."
*Ve en ilginci: "Tren yola çıktı. Durdurmak mümkün değil."
Bir yandan Türkiye'ye "Tren kazası olabilir" gözdağı veriliyor, öbür yandan vagonları dökülen Bulgaristan ve Romanya trenlerinin durdurulamayacağı itiraf ediliyor.
Bir yandan Türkiye'ye "Reform süreci aksarsa üyelik müzakereleri zora girer" uyarısı yapılıyor, öbür yandan Romanya ve Bulgaristan "Reform sürecinin aksamaması için" AB'ye üye alınıyor.
Bir yandan AB'nin genişleme takviminin bozulmaması için Romanya ve Bulgaristan'a kapılar ardına kadar açılıyor, öbür yandan Türkiye'ye gelince "Genişleme sürecine mola vermek"ten dem vuruluyor.
Ve Avrupa Parlamentosu, herkesin aklına eseni eklettiği Türkiye raporunu kabul ediyor. Raporun mimarı Hollandalı parlamenter Camiel Eurlings, "Haydi gene iyisiniz. Ermeni soykırımının tanınmasını üyelik öncesi önkoşul olmaktan çıkardık" diyor.
Ve Eurlings'in üyesi olduğu Hollanda Hıristiyan Demokrat Partisi "Ermeni soykırımını tanımayı reddettikleri" gerekçesiyle Türk milletvekili adaylarını liste dışı bırakıyor.
Helal olsun. Bizim gibi inançlı bir AB destekçisini bile çileden çıkarmayı başardılar!