Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ERDAL ŞAFAK

Çankaya yokuşu

Türkiye ve Fransa'da cumhurbaşkanlığı seçimleri aşağıyukarı aynı tarihlerde yapılacak.
Bir önemli farkla: Fransa'da cumhurbaşkanını halk seçecek, Türkiye'de Meclis.
Bu fark nedeniyle Fransa'da kampanya çoktan başladı. Her partide aday adayları kıyasıya yarış yürütüyorlar. İşleri zor; ilk aşamada ön seçimde partinin adayı olmaya çalışacaklar, daha sonra halktan oy isteyecekler.
İki ülkede de cumhurbaşkanları benzer -yani çok geniş- yetkilerle donatılmalarına rağmen, Türkiye'de böyle bir süreç yaşanmıyor, yaşanmayacak. Çünkü bir parti Meclis'te cumhurbaşkanını seçmeye yeterli çoğunluğa sahipse, Çankaya'ya çıkacak ismi onun lideri belirliyor; iki partinin ortak iradesi gerektiğinde ise, o iki partinin liderleri...
Buna rağmen ister fikir jimnastiği deyin, ister arayış, ister suyu bulandırma; bir süredir cumhurbaşkanlığı için bazı isimler ortaya atılıyor.
Anayasa Mahkemesi Başkanı Tülay Tuğcu da işte bu "olası" adaylar listesinde yer alıyor. Onun adını telaffuz eden CHP Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Özyürek oldu. 2.5 ay kadar önce: "AK Parti uzlaşma noktasına gelirse, ortak bir isim bulunabilir. Bu görevi en iyi yapacak çok sayıda saygın, değerli isim var. Bunlardan biri de Anayasa Mahkemesi Başkanı Tülay Tuğcu."
Biz Özyürek'in açıklamasından sonra, Tuğcu'nun tavrını çok merak ettik. Dahası, "Meclis dışından cumhurbaşkanı adayı aramak kriz dönemlerine özgü çözümdür. Siyasal istikrara, işleyen demokrasiye sahip bir ülke olarak Türkiye'nin yeni cumhurbaşkanı adayını zamanı gelince Meclis içinden bulacağına inanıyorum" gibi demokrasiye inancın ifadesi açıklamalar yapmasını bekledik. Yapmadı. Birkaç gün öncesine kadar.
İzmir'de değerli meslektaşımız Berrin Delikçi kadın hakları ağırlıklı, biraz da feminist bir dergi çıkarıyor. Adı: Kazete.
O derginin son sayısında, Delikçi'nin "Didim'deki yazlık komşumuz" diye tanıttığı Tuğcu ile söyleşisi yayınlandı. Sohbette Tuğcu'nun "olası" cumhurbaşkanlığı adaylığının gündeme gelmemesi mümkün mü?

İstisna, kural olmamalı
Bakın Tuğcu o soruyu nasıl yanıtlamış: "Ben ne CHP'nin ne AK Parti'nin ne de herhangi bir partinin adayı değilim. Öyle de anılmak istemiyorum. Bu benim tarafsızlığımı zedeler."
Yani, Anayasa Mahkemesi Başkanı "Ben cumhurbaşkanı adayı değilim" demiyor. Sadece "Bir partinin adayı gibi gösterilmek"ten yakınıyor. Bu sıkıntıda adaylığını öneren partinin, onu o mevkiye taşıyacak güce sahip olmamasının ne ölçüde etkisi var, takdirinize bırakıyoruz.
Berrin Delikçi röportajı, kendi görüşü ya da izlenimi olarak, "İnanıyorum ki, Tuğcu'yu 2007 Mayıs'ında ilk kadın cumhurbaşkanımız olarak alkışlayacağız" diye noktalamış.
Elbette, Türkiye'de bir kadın da Çankaya Köşkü'ne çıkabilir. Hatta kişisel olarak bunun çok da iyi bir gelişme olacağına içtenlikle inanıyoruz.
Ancak püf noktası şu: Tuğcu kadın olduğu için mi aday gösteriliyor, yoksa yürüttüğü görev nedeniyle mi? Hiç kuşkusuz ikincisi.
İşte canımızı sıkan ya da en azından katılamadığımız nokta da bu: Cumhurbaşkanının Meclis içinden seçilmesi kural, Meclis dışından aranması olağanüstü dönemlere özgü istisna olmalı.
Eskiden her genelkurmay başkanının gönlünde cumhurbaşkanlığının yattığı söylenirdi.
1973'te Muhittin Taylan'ın son dakikada engellenen adaylığı, 2000'de Ahmet Necdet Sezer'in seçilmesi ve şimdi de Tülay Tuğcu'nun olası adaylığından sonra, galiba Anayasa Mahkemesi başkanları için de öyle düşünmek zorunda kalacağız!

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA