Bu ay sonunda Türkiye'ye veda edecek olan AB Komisyonu Türkiye Delegasyonu Başkanı Hansjörg Kretschmer, 4 yıllık görev süresi boyunca Silahlı Kuvvetler'in etkinliğini hep gündeminin ilk sırasında tuttu.
Ancak eleştiri dozu bu kadar yüksek bir demecini hatırlamıyoruz.
Kretschmer dün orduyu açıkça "Yasaları çiğnemek"le, hatta kendini "Yasaların üstünde görmek"le suçladı. Ona göre "Silahlı Kuvvetler sivil otoriteye hesap verme ihtiyacı duymuyor", "Sivil denetime ve yasalara saygı göstermiyor", "Sadece verilen görevleri yerine getirmekle yetinmeyip, kendisini Türkiye Cumhuriyeti'nin temel ilkelerinin koruyucusu sayıyor..."
AB temsilcisi bu çıkışıyla galiba komutanların geçen ay devir-teslim törenlerindeki konuşmalarına yanıt vermek istedi.
Hatırlayacaksınız, Genelkurmay Başkanı Org. Yaşar Büyükanıt, bazı çevrelerin Silahlı Kuvvetler'i etkisizleştirmeye çalıştığını söylemiş, şöyle demişti: "Son yıllarda 'Türkiye'de askerin rolü' genel ifadesinden hareketle, Silahlı Kuvvetler'in özellikle Anayasa'nın 3 ve 4'üncü maddelerinde belirtilen sorumluluklarında etkisiz hale getirilme çabaları ön plana çıktı. Açıkça ifade etmem gerekir ki, bu çevreler ya Türkiye Cumhuriyeti'nin üniter yapısından rahatsızlar ya da Türkiye Cumhuriyeti'ni başka bir tür cumhuriyete dönüştürme hayalini düşlüyorlar veya her iki düşünceyi de hayata geçirmeye çalışıyorlar."
Kara Kuvvetleri Komutanı Org. İlker Başbuğ'un mesajları da aynı sertlikle olmuştu: "Bazı kesimler Silahlı Kuvvetler'in siyasete müdahale ettiğini ifade ederek, anayasal düzenin üç temel niteliği olan ulus devlet, üniter devlet ve laik devlete yapılan saldırılara kayıtsız kalmasını istiyorlar. Türk Silahlı Kuvvetleri'ni başka ülkelerin ordularıyla karşılaştırarak farklı sonuçlar üretmeye çalışan bu kesimler, Türk toplumunun tarihini de, gerçeklerini de bilmiyorlar. Silahlı Kuvvetler, ulus devlet, üniter devlet ve laik devletin korunmasında her zaman taraf oldu ve olmaya da devam edecek."
Sivillerin sorumluluğu
Aslında sorun Kretschmer'in kasıt kuşkusu uyandıracak kadar kışkırtıcı bir tutum izlemekte direnmesinden kaynaklanıyor.
Örneğin, Türkiye'de kaldığı 4 yıl boyunca bir kez olsun "İrtica tehdidi"nden söz etmedi.
Yine bir kez olsun bu tehditle mücadelede sivil kadrolara ve siyasetçi sınıfına sorumluluklarını hatırlatmadı, "Neden askerleri konuşmak zorunda bırakıyorsunuz" diye sormadı.
Silahlı Kuvvetler'in etkisinin aslında sivil kadroların "Meşruiyet eksikliğinden kaynaklanan ezikliği"nin kaçınılmaz sonucu olduğunu ortaya koymadı.
Türkiye'de modernite sürecinin Silahlı Kuvvetler'le başladığını, toplumu onun dönüştürdüğünü aklına getirmek istemedi.
Biz Kretschmer'den daha gerçekçi olmasını beklerdik. Onun Ankara'da görev yaptığı 4 yılda az şey yapılmadı: MGK sivilleştirildi, askeri harcamalar Meclis denetimine bağlandı, askeri mahkemelerin sivilleri yargılama yetkisi daraltıldı. En önemlisi kışlaya ciddi şeffaflık getirildi: Yolsuzlukla en kararlı mücadeleyi asker yapıyor, orduda şiddet kurbanları mahkemede hak arayabiliyor
Ancak Türkiye'yi şeriatla yönetilen bir din devletine dönüştürmeyi hedefleyenler ciddi bir tehdit olmaya devam ettiği ve sivil kadrolar bu tehditle mücadelede yetersiz kaldığı sürece, toplum Silahlı Kuvvetler'i cumhuriyetin ve değerlerinin en önemli güvencesi görmeye devam edecek. O da "En güvenilir kurum" olmanın gereğini yerine getirmeyi sürdürecek.
Demokratik veya değil ama gerçek bu. En azından bugün için...