General Edmund Allenby komutasındaki İngiliz ordusu 1 Ekim 1918 tarihinde Şam'a girdi. Bunu 8 Ekim'de Fransız-İngiliz ortak kuvvetlerinin Beyrut'a çıkmaları izledi. 12 Ekim'de Fransız birliklerinin Trablus'u almasıyla harekat tamamlandı...
Lübnan'da Osmanlı egemenliğinin sona ermesinin öyküsü böyle.
Meclis'in dün tezkereyi kabul etmesiyle, Türkiye 88 yıl sonra Lübnan'a dönüyor.
Ancak dönüşün yalnızca askeri, BM Gücü'ne katkıyla sınırlı olduğunu düşünenler yanılıyor. Dönüşün sadece Lübnan'la sınırlı olduğunu sananlar da yanılıyor.
Lübnan'a asker kararı planın ilk aşamasını oluşturuyor. Asıl hedef, Osmanlı'nın bölgede savaşla yitirdiği gücü Türkiye'nin barışla geri alması. Nasıl?
Cevap: 58 yıllık Arap-İsrail kan davasını bitirmekte, yani hem Filistin-İsrail, hem de Suriye-İsrail barışında etkin rol oynayarak.
Çünkü İsrail-Hizbullah savaşından sonra gerek Batı, gerekse Arap başkentlerinde iki konuda görüşbirliği sağlandı:
1- Suriye-İsrail barışı olmadan Lübnan'da barış olmaz. Dahası Suriye, İran'ın çekim alanından kurtarılamaz, dolayısıyla Tahran'ın bölgedeki emellerine set çekilemez.
2- Filistin-İsrail anlaşması olmadan, Filistin devleti kurulmadan bölgede kan dökülmesi önlenemez.
Bu görüşbirliğinin ardından dinamikler harekete geçirildi.
Dışişleri Bakanı Gül'ün geçen ay İsrail, Filistin ve Suriye'ye yaptığı ziyaretler, Suudi Arabistan Kralı Abdullah'ın Türkiye gezisi işte bu dinamiklerin parçaları.
Barış yolunun önemli durağı
Etkisi az veya çok, Gül'ün gezisinin ardından bakın neler oldu:
Suriye lideri Beşşar Esad, Şam'ı ziyaret eden İspanya (Medeniyetler İttifakı Projesi'nde Türkiye'nin ortağı) Dışişleri Bakanı Miguel Moratinos'a "İsrail'le adil ve kalıcı barışa hazır olduğunu" bildirdi, "İsrail'e Golan Tepeleri karşılığı barış öneriyoruz" dedi.
İsrail Başbakanı Ehud Olmert, Şam'la görüşmeleri canlandırmak için temsilci atadı. Adı: Yeeke Dayan. Ve dolaylı temaslar ya başladı, ya başlamak üzere. Hem İsrail'le, hem Suriye'yle iyi ilişkilere sahip Ankara elbette bu temaslarda önemli kavşaklardan biri durumunda. Arap basınına göre de zaten Esad, Golan'ı geri alma umutlarında en çok Ankara'ya bel bağlıyor.
Filistin-İsrail barışına gelince, amaç "Yol Haritası"nı en kısa sürede yeniden canlandırmak. Bunun için de çift koldan çalışma başladı. Kolların birinde Türkiye, Mısır, Ürdün ve Suudi Arabistan var. Diğerinde ABD ile AB.
İkinci kol adına Tony Blair yakında Ortadoğu turuna çıkacak.
"Yol Haritası"na işlerlik kazandırmanın ilk adımları olarak da şu adımlar belirlendi: Filistin'de ulusal hükümet kurulması, ekonomik ambargonun kaldırılması,İsrail-Filistin arasında esir takası yapılması, bunların ardından iki tarafın liderlerinin biraraya gelmesi. Alın size son gelişmelerden bir demet:
*Filistin Başbakanı İsmail Haniye, yeni hükümetin kurulmak üzere olduğunu bildirdi.
*Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, kaçırılan İsrailli asker Gilad Şalit'in esir değişimi karşılığı serbest bırakılmasında ilerleme sağlandığını açıkladı.
*İsrail Başbakan Yardımcısı Şimon Perez, Olmert'in yakında Abbas'ı müzakerelere davet edeceğini duyurdu.
*Bunlara AB'nin geçen hafta Filistin'e 500 milyon avroluk yardım kararını ekleyin...
Taşlar nasıl birer birer yerlerine oturuyor değil mi?
Kısacası, Lübnan'a asker gönderme kararı, yumağın sadece ucu.
Ankara iddialı oynuyor. Ve büyük senaryoda başrollerden birine adaylığını koyuyor...