Başbakan Erdoğan'ın "rest"i Brüksel'e ulaştığında, AB liderler zirvesinde Türkiye'nin olası ve uzaküyeliğini hedef alan "Hazmetme kapasitesi" tartışılıyordu.
Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac bastırıyordu: "Genişleme süreci elbette devam etmeli ama denetim altında ve iyi anlaşılır şekilde yürütülmeli. AB'nin hazım yeteneğinin açık bir tanımı yapılmalı. Yeni üyelere kollarımızı açmadan önce, Birliğin siyasal, mali ve kurumsal kapasitelerinin buna imkan verip vermediğinden emin olmalıyız."
İngiltere, İtalya, İsveç ve Macaristan'ın başı çektiği çoğunluk ise Chirac'a karşı çıkıyordu. Örneğin Belçika Başbakanı Guy Verhofstadt, "Fransa, hazmetme kapasitesini yeni bir kritere dönüştürmek istiyor. Bunu kabul edemeyiz. Sadece nihai değerlendirmenin bir unsuru olarak görebiliriz" diyor ve ekliyordu: "Biz Türkiye'nin üyeliğini her zaman destekledik. Açıkça ve kararlılıkla."
Kıbrıs Rum yönetimi lideri Tasos Papadopulos ise ağzını bile açamıyordu. Çünkü hafta başında Türkiye ile fiili müzakerelerin açılmasına son ana kadar taş koyması tüm liderleri çileden çıkarmıştı.
İşte tam o sırada Erdoğan'ın açıklaması liderlerin önüne konuldu.
Varan 1: "Asla ne havalimanlarında, ne limanlarda izolasyon kalkmadıkça geri adım atmayız. 'Hayret bir şey... Müzakereler durur...' Bakın çok açık söylüyorum; durursa durur!" (Bu arada "Hayret bir şey"in İngilizce'ye ve Fransızca'ya nasıl çevrildiğini doğrusu çok merak ediyoruz.)
Varan 2: "Sağır duymaz uydurur kabilinden 'Efendim bunlar Kıbrıs'ta limanları verecekler, havaalanlarını açacaklar, Ek Protokol'u imzalayacaklar' gibi çirkin muhalefetin içerisine girmek çok yanlış..."
Herhalde okuduklarına inanamadılar Avrupalı liderler, özellikle de "Ek Protokol'u imzalayacaklar" cümleciğine. İçlerinden "Türkiye geçen yıl 29 Temmuz'da Ek Protokol'a koyduğu imzayı inkar mı ediyor" diye hatırlatan çıktı mı bilmiyoruz ama Chirac "Hazım kapasitesi" tartışmalarını noktaladı:
"Bu açıklama Türkiye'nin üyelik sürecini sırtlama kapasitesini göstermeye yeterli."
Tren artık otomatikte
Bize de "Erdoğan'ın böylesine sert ve geri alması çok zor ifadelerle meydan okuması, kırmızı çizgileri bu kadar yakına çizmesi şart mıydı" diye tasalanmak düştü.
Hem de sonbahardaki "Tren kazası"nı önlemek için çırpınan AB Komisyonu'nun gnişlemeden sorumlu üyesi Olli Rehn'in "Biz müzakereleri başlatırken Türkiye'ye verdiğimiz sözlerin altını bir kere daha çizdik ve vurguladık. Aynı zamanda Türkiye'nin Ek Protokol'u uygulaması konusundaki yükümlülüğünü bir kez daha hatırlattık" uyarısı yaptığı bir günde.
Hem de Başmüzakereci Devlet Bakanı Ali Babacan'ın Lüksemburg dönüşü "Limanların Rumlar'a açılması sorununu çözmek için çalışıyoruz. Sonbahara doğru limanlar meselesinde krizi aşacak bir formülün ortaya çıkabileceğini umuyoruz" demesinin ertesinde.
Erdoğan'dan şimdi benzer bir "rest"i IMF için de bekliyoruz. 3 Temmuz'da gene yüksek çıkacak enflasyonun ardından, üçüncü ve dördüncü gözden geçirme dönemlerini sonuçlandırmak için toplanacak IMF Başkanlar İcra Direktörleri Kurulu, "Enflasyon hedefiniz delik deşik oldu. 1.9 milyar dolarlık kredi dilimini serbest bırakmak için StandBy'da revizyon şart" gibi bir karar alırsa.
"İster ver, ister verme arkadaş. İlişkilerimiz de koparsa kopar" demeli Erdoğan.
Böylece AB ve IMF'nin çıpaları denize gömülür. Sen sağ ben selamet.
Öyle ya; eskiden IMF mi vardı, AB mi vardı? Hayret bir şey...