Geçen hafta, İtalya seyahatim sırasında Stada Villa Labirenti' ni görme fırsatım olmuştu. Napolyon'un bir türlü çıkışını bulamadığı meşhur labirent, birbirini tekrarlayan 9 şablondan oluşuyor. Yüksek çim duvarlar görsel bir şölen sunarken aslında beni o an için biraz da düşündürmüştü. Yaşadığımız ilişkiler de kısmen bir labirent simülasyonu gibi değil miydi? Bazen içine girmeye cesaret edemediğimiz bazen girsek de holler arasında sıkışıp kaldığımız bazen ise çıkıştaki ışığı görsek de varamadığımız...
İlişkilerimiz de aslında zaman zaman bir labirent gibi belirsiz ve karmaşık olabilir. Düşünün ki bir akşam yürüyüşünde yolda yürürken, uzun zamandır görmediğiniz, sevdiğiniz bir arkadaşınızla karşılaşıyorsunuz. Bu esnada akşam karanlığını aydınlatan sokak lambaları da sohbetinize eşlik ediyor. Bu lamba, her an etrafınıza ışık saçıyor ama aynı zamanda gölgeler de oluşturuyor. Bir cümlenin veya davranışın ışığında, bazen gölgelerde kaybolarak yanlış anlamalara kapılabiliriz. Uzun süredir görmediğiniz arkadaşınız, ilk karşılaşma anınızda size; "Ne kadar da değişmişsin!" demesi üzerine, bu basit tepki sizi şaşırtabilir hatta belki de incitebilir. Oysaki bu söz, arkadaşınızın sizin uzun bir aradan sonra ne kadar iyi gözüktüğünüzü ve pozitif anlamda da değişiklik göstermiş olabileceğiniz anlamına gelen bir tepkisi de olabilir. "Değişmişsin" kelimesine yüklediğimiz anlam bizim tarafımızda negatif anlaşılırken; karşı taraftan belki de övgü niteliğinde aktarılıyor olabilir. Işık her zaman her şeyin net görünmesini sağlayamayabilir; bazen sokak lambasının gölgesinde gördüğümüz bir kedinin gölgesi bize o kedinin sahici büyüklüğünü göstermeyebilir. Ses tonumuz, jest ve mimiklerimiz, beden dilimiz doğru ve etkili kullanılmadığı takdirde, iletişimimizi akşam karanlığındaki gölgeler gibi yanıltıcı hale getirebilir.
Peki, neden bu kadar sık yanlış anlıyoruz ve ilişkilerimizdeki gölgeleri nasıl aydınlatabiliriz? İşte iletişim kazalarının nedenleri ve bu sorunların üstesinden gelmenin yolları:
BİLGİDEKİ EKSİKLİK: BOZUK PUSULA
İletişimde eksik bilgi, bozulmuş bir pusula gibidir. Söylenen cümle doğru yönü göstermediği sürece sizi farklı limanlara sürükler. Karşımızdaki kişi mesajını ilettiğinde, bu mesajın doğru bir şekilde anlaşılabilmesi için gerekli tüm bilgilerin sağlanması gerekir. Eksik bilgi yüzünden mesajlar yanlış yorumlanabilir. Karşılıklı iletişimde iletmek istediğimiz mesajlar her zaman açık, tam ve anlaşılır olmalıdır.
Örneğin; bir arkadaşınızın geç kalması, kişisel bir hakaret olarak algılanabilirken belki de sebebi trafik sıkışıklığıdır. Size trafiğe takıldığı bilgisini zamanında ulaştırmadığında sizin tarafınızda konu kişiselleştirilir yanlış anlaşılmaya sebebiyet verebilir. Gerektiği yerde, gerektiği zaman doğru bilgiyi en açık ve anlaşılır haliyle paylaşmak iletişim hatalarının önüne geçecektir. Net ve doğrudan iletişim, yanlış anlaşılmaların yegane komutanıdır. Bir durumdan rahatsızlık hissettiğinizde bilgi edinmek için doğrudan sorular sormak, eksik bilgileri tamamlayabilir ve olası iletişim kazalarının önüne geçebilir.
İLETİŞİMDE VARSAYIMLAR: KARANLIKTA YÜRÜMEK
Karşılıklı iletişimlerde bir durum hakkında varsayımlarda bulunmak, karanlık yolda yürümeye benzer. Karşılaştığımız durumlar için niyet okumak, karşı tarafın diyaloglarını zihnimizde seslendirmek büyük bir iletişim hatasıdır. Bir kişinin bir durum karşısında verdiği tepkileri ve ortaya koyduğu düşünceleri, hisleri varsaymak, genellikle yanlış anlamalara yol açar. Kişisel ön yargılarımız yaptığımız en kolay ama en karanlık iletişim çıkmazlarıdır.
Örneğin, partnerinizin size yeterince ilgi göstermediğini düşündüğünüzde, onun gün içerisindeki çalışma ortamında yaşadığı sorunlardan dolayı yorgun olduğunu göz ardı edebilirsiniz. İletişime geçmediğiniz her an iç sesiniz senaryolar yazmaya başlar ve aslında konuşularak halledilebilecek bir durum , içinden çıkamadığınız karanlık bir labirente dönüşebilir. Bu gibi hallerde, empati yapabilmek , sorunları açık açık konuşmak, hissettiğiniz varsayımı partneriniz ile doğrudan paylaşmak ve karşınızdaki kişinin bakış açısını anlamaya çalışmak, iletişim kazalarının önüne geçebilir.
SEN RENGİ VE TONLAMA : MESAJIN SÖZSÜZ ANLAMI
Kelimelerin anlamı net olabilir ancak tonlama ve beden dili mesajın algılanışını değiştirebilir. Yanlış bir tonlama veya vücut dili, mesajın yanlış anlaşılmasına neden olur. Mesajlarımız üzerindeki yanlış tonlamalar, iletmek istediğimiz duyguyu bir oyun hamuru misali yoğurup şekilden şekle sokabilir. İletişim anında bir cümleyi sert bir ses tonu ile söylemek ,iletmek istediğimiz mesaj masum bile olsa yanlış anlaşılabilecek hale getirir .Olası iletişim çıkmazlarına girmemek için, ses rengimizi olabildiğince yapıcı ve dingin bir tonda kullanmaya özen göstermeliyiz.. İletişimde kelimeler kadar tonlama ve beden dilinin de uyumlu olması önemlidir. Mesajınızın sağlıklı ve destekleyici bir şekilde iletilmesini sağlamak için tonlamaya mutlaka dikkat etmemiz gerektiğini unutmayalım.
İLETİŞİMDE DUYGULARIMIZ : BUĞULU GÖZLÜKLER
Karşılıklı iletişimlerde, yoğun bir şekilde hissettiğimiz duygusal durumlar, iletişimimizi etkileyen buğulu gözlükler gibidir. Öfke, stres veya üzüntü, mesajların yanlış yorumlanmasına neden olur. Duygusal olarak yoğun bir durumda olduğumuzda, genellikle daha alıngan, hassas ve savunmacı olabiliriz.
Örneğin, yoğun bir mesai sonrası işten dönerken yorgun ve sinirliyseniz, bir arkadaşınızın basit bir yorumunu kişisel bir saldırı olarak algılayabilirsiniz. Duygusal olarak iyi hissetmediğiniz bazı durumlarda belki de yapılan pozitif eleştiriler bile kalkanlarınızı açmanıza sebep olabilir. Tabi ki her zaman en mutlu, huzurlu ve keyifli anımızda olamayabiliriz. Bu ruhsal iniş çıkışlarımız da çok insani... Fakat, duygusal olarak sakinleşmek ve iletişim kurarken duygusal durumunuzu kontrol altında tutmak, yanlış anlamaların önüne geçer. Duygu durumlarımızın çalkantılı olduğu dönemlerde çevremize ve özellikle de en başta kendimize zarar veriyorsak belki de profesyonel bir destek almak en sağlıklısı olacaktır.
İLETİŞİM YAKLAŞIMLARININ ÇEŞİTLİLİĞİ: FARKLI PENCERELER
İletişimde sonsuz kaynak bulunur. İlişkilerimizde benimsediğimiz yaklaşımlar, çözüm yolları bir nevi şahsa münhasırdır. Bazı insanlar doğrudan ve açık sözlü olurken, bazıları daha dolaylı bir tarz benimser. Bu kişisel farklılıklar yanlış anlamalara neden olabilir.
Örneğin, bir kişi doğrudan bir geri bildirimde bulunurken, diğeri bu geri bildirimi dolaylı yollarla verebilir. Bu durum, geri bildirimin doğru bir şekilde alınmasını zorlaştırabilir. İletişim tarzları hakkında açıkça konuşmak ve her iki tarafın da rahat edeceği bir iletişim yöntemi bulmak, yanlış anlamaları azaltır. Sağlıklı iletişim kurmaya niyet ettiysek, ortak bir yol her zaman bulunabilir. Yeter ki yanlış anlaşılmayı önlemek için istekli olalım; çaba gösterelim.
Aslında birlikte yürüdüğümüz yol basit; sadece bazen sokak ayrımlarında durup düşünmemiz gerekir. Sol tarafımızda aydınlık, çiçekli ve tertemiz bir yol dururken; neden çıkmaz sokaklarda sıkışmak isteyelim ki? Tüm bu sebeplerle, iletişim kazalarının önüne geçmek için tercih edeceğimiz yolları dikkatli ve bilinçli bir şekilde seçmeliyiz. Eksik bilgiler, kişisel varsayımlar, ses tonumuzdaki ahenk, içinde bulunduğumuz duygusal durumlar ve farklı iletişim tarzları yanlış anlamalara neden olabilir. Bu labirentte yol alırken netlik, empati ve açıklık her zaman en güvenilir rehberlerimizdir. Her iletişim fırsatı, anlayış ve samimiyetle daha güçlü bağlar kurma şansıdır. Doğru iletişim, ilişkilerinizi güçlendirebilir ve yanlış anlamaların önüne geçebilir.
İletişimde farklı yaklaşım tarzlarının olması yağmur sonrası çıkan ve hepimizin mutlulukla izlediği gökkuşağı gibidir. Hepimizin davranış modeli farklı renklerdedir. Toplum içerisindeki sosyal yapının sağlıklı sürdürülebilmesi için herkesin bir iletişim rengi olduğunu unutmamakta fayda vardır diye düşünüyorum. İlişkilerimiz içerisinde bazen sağanak yağmura tutulsak da aynı şemsiyenin altında yürümesini bilmek gerekir. İletişimin rengarenk gökkuşağını birlikte keyifle izlemek dileğiyle...