Felaketler iki türlüdür:
1. Şanssızlık sonucu başa gelenler;
2. Ahmaklık yüzünden başa getirilenler.
Biz ikinci türden bir felakete gidiyoruz. Bayram gününe yakışan söz değil ama tablo da bayramlık değil. Rotayı esenliğe çevirme umudu her şeyden önce gerçeklerin açıkça konuşulup fark edilmesine bağlı.
Sağlıklı, başarılı, gitgide parlaklaşması kesin gelecek sahibi gördüğünüz bir ailede uzlaşmayla çözülebilecek anlaşmazlık yüzünden cinayet çıkar da çöküntü oluşursa, şanssızlık der misiniz buna? Ahmaklığın dik âlâsı dersiniz.
Bugün Türkiye Cumhuriyeti arsasıyla dünyayı kıskandıran, ekonomisiyle Batı'yı şaşırtan, iş gücü ve teknik düzeyiyle rekor sürede metro açan, bir Olimpiyat yarışında rekortmen kızını geçmiş sporcuyu bu sefer iki kızıyla geride bırakan, yazarıyla da Nobel alabilen bir ülke. Ama içinde kan davasına dönüşmüş "Kürt sorunu" var.
Kan davaları ya karşılıklı can alınarak sürüp gider ya da bir yerde oturulup konuşulur, iki tarafın kabul edeceği barış formülünün bulunmasıyla sona erdirilir.
Ülkemizde ne oldu, ne oluyor, ne olacak dedirten yılan hikâyesi hiç karışık değil. Cascavlak açık şu andaki durum.
***
Kavganın esasında Kürt tarafı haklı. Kimliği yıllar yılı görmezden gelindi, eritilmek istendi, sürekli direncinin silahla kırılmasına çalışıldı.
Akan kandan bezildi sonunda. Kendi tarafındaki baskı yanlılarının tepkisini göze alabilen bir lider uzlaşma formülü arayışına girdi, en etkin yoldan görüşme başlattı. Barış elle tutulacak kadar yakın görünüyordu.
Yazık ki Kürt tarafındaki silahlı gücün yönetimi kendi kavminin savunucusu olmaktan çıkarılmış, yabancı odakların hizmetine sokulmuştu. Aldığı emre uyarak barış sürecini kana boğdu.
Kandırılmış duruma düşünce tepesi atan Türk lider "
Öyle mi?" dedi. "
İlle dövüş mü isteniyor? Hadi öyleyse, hodri meydan!"
Hâlâ sınırlı olan çatışmayı korkunç bir kapışmaya dönüştürmemek için tek yol var: Kürt tarafının siyasal temsilcisi durumundaki partinin silahlıları kenara iterek barış sürecini yeniden -ve bu sefer içtenlikle- başlatabilmesi.
Öyle yapacağına onlarla kucaklaşmayı sürdürürse felaket kaçınılmazdır.
Sonunda dövüşte kimin üste çıkacağı bellidir ama o başarı Epiruslu Pirus'un "
Tanrı bir daha bana böylesini vermesin" dediği türden zafer olur.
***
Amerikan toplumundan boyuna kopya çekmeyelim ama olumlu özelliklerini örnek almaktan da kaçınmayalım. Orada vatandaşlar siyasal ağırlıklarını koymak için seçimleri beklemez, kendi çıkarları açısından kritik saydıkları her durumda vekillerine bütün iletişim araçlarıyla mesaj yağdırarak höt der, yararını görürler.
Ülkemizdeki Kürt yurttaş çoğunluğunun dövüş istemediği kesin. Tercihlerini BDP milletvekillerine en açık seçik biçimde bildirmelerinin sırasıdır.
Bunu yapmazlarsa felaket gelip çattığında şaşırılmasın.