Göz ile beyin ilişkisi kimi zaman oyun oynar insana. Gazete hazırlayanların da yazılışı birbirine çok benzeyen sözcükleri karıştırmalarına sıkça rastlanır.
Vaktiyle bir vatandaş hakkında "kedisini kamyonun altına attı" diye yazılan haber hayvanseverleri ayağa kaldırmıştı. Sonra anlaşıldı ki adamcağız kedisini değil, "kendisini" atmış tehlikeye.
Doğurmakla doğramak arasındaki ince çizgi dün Cumhuriyet gazetesinin bir başlığında aşıldı:
"Kocasını Baltayla Doğurdu."
Bu sütunun "Takiye mi? İyi!" olan dünkü başlığı da şöyle çıktı:
"Türkiye mi? İyi!"
İşin tuhafı, her zaman her konuda tepki veren okurlardan bir kişi bile "Bunun anlamı ne?" diye sormadı.
Kimi zaman merak ediyorum: anlam önemli mi yurdumuzda?
***
Pek çıtkırıldım olduğumuz için, birçok şeyi doğru adıyla anamayıp daha edebe uygun saydığımız sözcükler kullanırken kafa göz yarıyor, örneğin
"memeler" lafını ağza alamayıp
"göğüsler" diyoruz. İnsanın birden fazla göğsü olurmuş gibi.
Saçı uzun, aklı kısa bir yabancı aktrisin o uzuvlara ilişkin pek önemli kararı da kamuoyumuza bir gazete ekinde iri başlıkla duyuruldu:
"Göğüslerim Sarkarsa Oynamam".
Sözcükler bir yana, haspanın kafasının işleyişi ters göründü bana. Anlaşılan, sahnede ya da kamera karşısında sanatını icra ederken kendinin değil de
"göğüslerinin" oynadığını düşünüyor.
Önce, bir gerçeği dile getirelim:
Kadınların, hatta kızların, büyük çoğunluğunda söz konusu uzuvlar sarkar. Küçük bir bölümünde büluğu izleyen birkaç yıl boyunca yarım greyfurt gibi durabilir (o meyvenin bir adı da kız memesidir). Ama çok geçmeden, hele çocuk doğurunca, doğal görünümünü kazanır.
Evet, doğal. Çünkü uçlarının toprağa değil de ufka bakması beklentisi doğaya aykırıdır.
"Öylesi erkeklerin hoşuna gider" diye üretilmiş bir moda çarpıtmasıdır. Düzeltilmesi de, her kafasal çarpıklık gibi, düşünce ve beğenilerde doğru ölçünün tutturulmasına bağlıdır.
İlkel kabilelerin topluca çekilmiş fotoğraflarına bakın. Kadınlar üstsüz, hemen hepsinin memeleri sarkıktır. Öyledir diye erkeklerinin cinsel yaşantısının aksadığını mı tahmin edersiniz?
***
Neyse, asıl vurgulamak istediğim, anatomi konusu değil.
Bir aktriste aranacak ilk özellik yetenektir. Erkeklere çekici geleceği varsayılan fiziksel görüntü ayrıntılarını ön plana çıkarmak hem oyunculuk sanatına saygısızlıktır, hem de kadınlara.
"Nesne gibi görülmek istemeyiz" demiyor mu feministler hep? Bir yerleri sarkarsa sanatından vazgeçeceğini söyleyen hemcinslerini önce onların ayıplaması gerekir.
Bu sırf onur konusu da değil. Yapay
"çekicilik" ölçülerinden etkilenen kimi insanlar yetersizlik duygusuna kapılıp mutsuz oluyor, sağlıklarını bozuyor, hatta canlarını tehlikeye atıyorlar.
Kaldı ki, uzman geçinenlerin öğütleri de birbirini tutmuyor her zaman. Birkaç kilo fazlalığın bile çok zararlı olduğuna inanılıyordu. Şimdi yeni araştırma sonuçları 10 kilo kadar artının tehlike yaratmadığını, hatta biraz tombulların daha uzun yaşadığını gösteriyor!
Böyle şeyleri kafaya takmada ölçüyü kaçırmanın sakıncasını kanıtlayan bir tarihsel olayı anlatayım da gülün.
Bilinen ilk abartılı diyetisyen İngilizlerin fatih dedikleri Kral William'dır. Zalimliği kadar boğazına düşkünlüğüyle ünlü bu zat öyle şişmanladı ki, vinçle bile atının üstüne oturtulması zorlaştı. İnsanlara merhamet göstermiyor ama hayvanlara acıyordu.
Zayıflamaya karar verdi; 1087 yılında bir diyet icat etti. Yalnız alkollü içkilerle beslenecekti.
Yazık ki uygulamada umduğu sonucu alamadı, büsbütün şişmanladı. Üstelik fitil gibi sarhoş oluyordu sabah akşam.
Aynı yıl atından yuvarlanıp öldü. Hayvanın sevinçten kişnediği rivayet edilir.
Bir de, çocukluğumdan hatırımda kalmış dayı öğüdü:
"Ayağını sıcak tut, başını serin; derdi zevk etmeye bak, düşünme derin."