Fransızlar "Kadını arayın" derler.
Yani çözümü aranan her sorunun anahtarı kadın parmağıymış.
Bu onların kafa takıntısı. Yanlış tabii. Bush Amerika'sının Irak'a saldırısının gerisinde bir kadın hikâyesi mi var?
Doğru yanıt ise apaçık: para. Bütün büyük sorunların kaynağındaki avanta hırsını görmeden çözüme ulaşamazsınız. Batılıların bir başka atasözü de doğrular bunu: "Her kötülüğün kökü paradır."
Oysa kendi doğrularını unutuyorlar çoğu zaman. Adını anmak istemediğim yaratığın hapisten çıkmasına Batı basınının başlıca tepkisi "Katil para peşinde" diye dalga geçmek oldu.
Doğru, kanlı bir maşanın dolarlara uzanması iğrenç ve korkunç bir güldürü görüntüsü. (Dante de cehennem turunun hikâyesine "İlahi Komedi" adını vermişti.)
Ama katili kullanan ve Türkiye'nin değerli insanlarını bin bir Azrail çalımıyla yok ettiren "istikrarsızlaştırma" uzmanları neyin peşinde? Onların da efendisi olan petrol tiryakisi güçlerin temel hedefi nedir? Para değil mi?
Türümüzün doğasındaki doymaz avanta tutkusu frenlenmedikçe canavarlık insanlığa ağır basacak bu dünyada.
***
Evet, kesinlikle iddia ediyorum: Abdi İpekçi'nin de, öteki kanlı entrika kurbanlarımızın da gerçek katili -demode kalıp kullandığım için özür dileyerek söyleyeyimemperyalizmdir.
Moda gazete Taraf o konudaki en kapsamlı araştırmalardan birini yapıp kitabını yazmış olan meslektaşımız Belma Akçura ile konuştu. İşin aslını iyi bilenlerden sabık Bulgar istihbarat şefi Dimo Stankov'un bir sözünü aktararak
"Ben de aynı şeyi düşünüyorum" dedi Belma:
"Bunlar 'dezenformasyon' uzmanlarının tarihe geçmiş ayıplarıdır."
Vaktiyle ben de birkaç kere konuşmuştum Stankov'la. İstanbul'a son gelişinde onu Belma ile buluşturdum. Çok şey anlattı.
"Ne zaman uygun görürsen yayımlat" diyerek anılarının kitabını da verdi bana.
Yalnız Türkiye'yi ilgilendiren olayları değil, genel istihbarat dünyasının içyüzünü açıklıyor. Bütün ayıplarıyla.
Galiba sırası geldi yayımlamanın. Neler gerçektir, neler hepimizi aptal yerine koyan bilgi kirliliği? Anlamamız şart oldu artık.
***
Sözünü ettiğim melanet uzmanlarının bir marifeti de hedef ülke kamuoyunda kafa karıştıracak senaryo üretip piyasaya sürdürmek. Ancak, o üretimin pek ustası değiller.
Bendeniz maalesef birkaç yıl Kaliforniya'da kazançlı ama abuk sabuk senaryoculuk işlerine karışmış olduğum için zanaatın püf noktalarına vakıfımdır. En gözetilecek kural ölçüyü kaçırıp inandırıcılıktan büsbütün uzaklaşmamaktır.
Türkiye'yi karıştırma görevlileri bereket versin o noktada çuvallıyorlar.
"Tarafları" iyice birbirine düşürme amacıyla pazarlanan iki iddianın zırva olduğunu kestirmek için gerçekleri biraz yakından görmek yeter.
Bir:
"Sivil faşizm geliyor." Açıkçası, Recep Tayyip Erdoğan Hitler ile Humeyni karışımı bir diktatör kesiliyor demek. Türkiye'nin güç dengelerini bilen, Tayyip Bey'le de tanışmış olan herkes güler buna.
İki: Balyoz. Bu
"darbe planı" kendi jetimizi düşürmek gibi niyetler içeriyor.
Pilotunu da öldürmeyi göze almadan bir uçağa ateş açamazsınız. Ben barışta ve savaşta Türk Silahlı Kuvvetleri'nin içinde bulundum, en üst kademedekiler dahil çok subayımızı yakından tanıdım. Sevip saydıklarım da oldu, pek beğenmediklerim de. Ama bir tekinin bir jetimizi düşürmeyi planlayacağına inansam, TC vatandaşlığından çıkarım.
"Kanıt var" denebilir. Olsa da, nasıl hazırlanmış? Kim HAZIRLATMIŞ? Yalnız bu balyozu değil. Bütün çekiçleri, keserleri, kazmaları, kürekleri?
Her iddiaya savcı özeniyle yaklaşmak kolay değildir. Ama bugün onu başarmak zorundayız.