Utanarak söyleyeyim. Fizik dersini Türkçe okumadığım için "inertia" sözcüğünün karşılığı diye okullarımızda ne öğretildiğini bilmiyorum. Benim kuşağım "atalet" derdi. Dil Kurumu'nun sözlüğüne baktım; onun karşılığı diye "süredurum" çıktı.
Her neyse, fizikteki anlamı bir cismin harekete geçirilmeye karşı direnişi; bir güç tarafından itilmedikçe yerinden kımıldamayışı. Günlük kullanımda anlamı tembellik. Kabacası, popoyu kaldıramamak.
Hareket gerekiyorsa, yaklaşan trenin önündeki raydan çekileceksiniz, çok tehlikeli olabilecek bir hal.
***
Kule gibi bir binanın en üst katındaki çalışma odamın penceresinden Marmara'ya bakıyorum. Doğrultunun çok ötesinde Haiti var.
Orada binlerce hemcinsim beton yığınlarının altındaki karanlıklarda günlerce can çekişti. Biraz ötedeki yakınlarının iniltilerini duyup hiçbir şey yapamayarak...
Feci bir ölüm.
Birden kafama dank ediyor: Tıpatıp aynı şey birkaç saniye sonra benim de başıma gelebilir. Çünkü pusudaki fay hattı gözümün önünde, birkaç kilometre ileride.
Düşünüyorum. Nasıl oldu? Niçin bu durumdayım?
Yıllar önce yurt dışındaki bir senaryo satışından gelen beklenmedik parayla alınacak konutun yerini seçerken deprem konusu aklımın kenarından bile geçmemişti.
Niçin geçmemişti? İstanbul'un tarihini de biliyordum, yaşanmış olan felaketlerin yıllarını da. Yakın gelecekte büyük bir deprem beklenmesi gerektiğini kestirmek basit bir hesap konusuydu. Düşünmemiştim işte. Fay hattının hemen kıyısında yer seçmiştim.
Aptallık mı? Bir çeşit. Ama bana özgü değil. O sıralarda kimse lafını etmiyordu burnumuzun dibindeki depremin.
***
Peki, oldu bir kere. Çaresi?
Güvenli bir yere taşınmak.
"Çok zor." Çocuklar buradaki okula gidiyorlar. Eğitim tezgâhlarını alt üst edip yepyeni bir ortama aktarmak travma olur.
"One minute." Kendimi kandırmayayım. Bu bir neden ama, biraz da bahane. Alıştığım fiziksel ortamı değiştirmek, bütün dolapları ve rafları boşaltmak, taşınma kargaşasını yaşamak... Gözüm yemiyor.
"Büyük oğlan lise aşamasına gelince düşünürüz" diye savsaklıyorum.
Tembellik mi? Bir çeşit. Atalet.
Ama o da bana özgü değil. Aynı durumda yüzlerce aile var çevrede.
Dahası, toplumumuz genelinin tutumu da böyle. Yaklaşan sarsıntılar apaçık görüldüğü halde, önlem almayıp "İnşallah olmaz" diye kuzu kuzu beklemiyor mu?
Burnunun dibindeki ölüm hendeğinin seyrine bakan sevgili İstanbul gibi.
***
Madem lafını ettik, mecaz diye de kullandık, bir düşünelim deprem üstüne.
Nasıl olur?
Toprak altında dev A parçası ağır ağır kayarak atalet içindeki B parçasına yaslanır. Baskı direnilmez dereceye ulaşınca sürtünme
"kurtulmaya" dönüşür, A B'nin üstüne çıkarken kıyamet kopar.
Toprak parçalarının beyni yoktur; önlem alamazlar. B akıl edebilse de, o kadar atıl kalacağına A ile aynı yönde azar azar kaysa... Nasıl bir sonuç elde edilir?
Deprem olmaz.
***
Bizim aklımız var, değil mi?
Onu biraz ataletten kurtarsak diye bir dilek kafama takılıyor Marmara'ya bakarken.